Ne Oldu, Ne Oluyor, ne Olabilir?..

A -
A +
Dört günlük Kuzey Afrika seyahati boyunca, Gezi Parkı'ndan başlayan olayların içte ve dıştaki yansımalarının nasıl algılandığını, nasıl okunduğunu, yakından izleme imkânı bulduk... Aslında bu türden bir gelişmenin yaşanabileceğine dair, iki- üç ay önceden intibalar alınmış. Fakat bu şekilde, çevreciliği bahane ederek, tezgâhın kurulacağı beklenmiyormuş. Tabii olup-bitenlerin üzerindeki toz bulutu kalktıkça, işin perde arkası daha iyi görülüyor ve bazı ilginç detaylar daha net yakalanıyor. Mesela yabancı basının olaylardan epey önce, Türkiye'de yaptığı hazırlıklar...
İlk günlerde, bazı kesimlerde hayli endişe tezahür etmiş olabilir. Ama hükümet kanadı oldukça sakin ve soğukkanlı. Vaziyete hâkim durumda ve hem iç hem dış odaklara karşı sabırlı bir tarassut içinde. "Elimizde bütün kayıtlar mevcut..." diyor, çok önemli bir isim. Öyle ki, eylemleri perde gerisinden destekleyip körükleyen, önemli adreslerin bu safhaya kadarki "tüm etkinlikleri" de dâhil, her şey zabt-u rapt altında... Bunlara karşı atılacak adımlar, belli bir strateji çerçevesinde ve elbette uygun takvim içinde atılacak. Bunu şöyle tercüme etmek mümkün: Hükümete ve ülkeye dönük her türlü hasmâne tavır ve hareketin hesabı sorulacak!
İddia edildiği üzere, bu olayları yeşili korumaya dönük, masumane gösterilerden ibaret sanmak, çok yanlış olur. Zaten geçen on günlük sürede yaşananlar, asla böyle olmadığını ortaya koydu. İlk bakışta, birkaç ağacın sökülmesine karşı verildiği söylenen sivil bir tepkinin, Türkiye'nin 68 vilayetine bir anarşi ve başkaldırı mahiyetinde genişlemesini, "gençlerin gitar çaldığı demokratik bir gösteri" diye yutturmaya kalkışmak, fazlaca cinlik değil mi! Başlangıçta bazıları bunu yutmuş olabilir. Ama artık maymunun gözü açıldı... Dolayısıyla kendimizi kandırmayı bırakalım. Şurası kesin: "Maksat AK Parti İktidarına ve Türkiye'ye diz çöktürmekti... Burada da ilk hedef Başbakan Erdoğan'ın karizmasını çizmekti..." Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.
Bazılarının kafası fena halde karışmış olsa da, Erdoğan'ı gecenin yarısında coşkuyla karşılayan yüz binlerce kişi, meydanın boş olmadığını çok etkili biçimde gösterdi. Başbakan'ın havaalanı çıkışında yaptığı konuşma da, Türkiye'de esas siyasi gücün kimde olduğunu ve gürültüye asla pabuç bırakılmayacağını net olarak ortaya koydu. Bu noktada, bir kısım medyanın da etkisiyle, tereddüt ve endişeye kapılmış olanların kuşkuları dağıldı. Nitekim Cuma günü piyasaların verdiği tepki de bunu doğruladı. Bazı kesimlerde, başlangıçta yaşanan savrulma, yavaş yavaş yerini sükûnete bırakıyor. Yığın psikolojisiyle kendini olayların içinde bulan sade vatandaşlar da, marjinal grupların ve karanlık odakların bulanık suda balık avlamaya çalıştığını artık gördü-görüyor. Tencere –tava çalmaya devam edenler olabilir. Ama onlar da, bir süre sonra vazgeçme ihtiyacı duyacaklar.
Ne olabilir sorusuna, şu cevap verilebilir: 3.Köprüden, Kanal İstanbul'dan, HES'lerden vs. vazgeçilsin, şu şu vilayetlerin valileri görevden alınsın, referanduma gidilmesin, yani halka bir şey sorulmasın gibi, "Yeniçeri ocağı talepleri" zinhar karşılık görmez. Ülke sokaktan idare edilmez. Asıl sıkıntı, güçlü bir muhalefetin olmayışı.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.