Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurucu cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, bugün devlet töreni ile Lefkoşa'da toprağa veriliyor. Cenaze törenine Türkiye Cumhuriyeti'nin, devlet zirvesi ile siyasetin iktidar ve muhalefet kanadı ve askerî erkân, tam kadro katılıyor... Kıbrıs davasının sembol ismi, merhum Rauf Denktaş "Yavru Vatan" için olduğu gibi, anavatan Türkiye açısından da, çok önemli bir siyasi aktördü. Onun izlediği politikalar ve uluslararası arenada gösterdiği diplomatik direnç, sadece Kıbrıs konusunda değil; onunla bağlantılı olarak Türkiye'nin Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği gibi; uluslararası ve uluslarüstü teşkilatlarla olan ilişkilerin seyrinde hatırı sayılır derecede etkili oldu!.. Seksen sekiz yıllık ömrünün çok büyük bir kısmını, Kıbrıs davasına hasreden Denktaş, kısaca çok tecrübeli bir siyasetçi; maharetli bir diplomat, inatçı ve sabırlı bir misyon adamı, şahin tarafı ağır basan bir milliyetçi olarak tanımlanabilir. Hayatındaki bazı evreleri bakımından, Doğu Türkistan Liderlerinden İsa Yusuf Alptekin'e, hatta Tibet lideri Dalai Lama'ya benzetilebilir. Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, kendisini Kırım Türklerinin liderlerinden İsmail Gaspıralı'ya benzetmiş mesela... Kıbrıs meselesi, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Osmanlı Devleti'ne başkaldırdığı 1820'li yıllardan beri büyük baş ağrısıdır. Ne yazık ki, bugüne kadar hem Osmanlı Devleti; hem de Türkiye Cumhuriyeti için, beynelmilel zeminde çözüm bulunamayan bir mesele olarak, her yerde politik ve stratejik bir engel teşkil etti. Lozan Anlaşması çerçevesinde, elimizden bütünüyle kayıp giden Kıbrıs, daha sonra merhum Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu'nun diplomatik ve siyasi maharetiyle, Londra ve Zürih anlaşmalarındaki statüye kavuşturuldu. Ancak mesele, Kıbrıs Rumları ve Yunanistan'ın arkasındaki büyük aktörlerin gizli-açık desteğiyle, kanatılmaya devam etti!.. Türk toplumuna karşı katliamlar, Johnson Mektubu gibi Türkiye'nin önüne duvar ören gelişmeler ve nihayet 1974'teki Nikos Sampson darbesi ile Makarios'un devrilmesi... Bardağı, daha doğrusu Türkiye'nin sabrını taşıran bu son olay, Türkiye'yi "Garantör Ülke" sıfatıyla askerî müdahalede bulunma mecburiyetinde bıraktı. Gerisi malum... Sonuçsuz kalan 'toplumlar arası görüşmeler', ardından Kuzey Kıbrıs'ta kurulan federe devlet ve nihayet bağımsız KKTC... Ama problem çetrefilleşerek devam etti. Bu uzun süreçte Rauf Denktaş, siyasi figür olarak tek başına çok ama çok etkili oldu. Kimi zaman Türkiye ile birlikte, kimi zaman da Türkiye'ye rağmen, tavır geliştirdi. Hatta 2003-2004 Annan Planı sürecinde olduğu gibi, Anavatan'ı ters köşeye yatıran atraksiyonlarda da bulundu! Şayet Rauf Denktaş ve ekibi, "Derin Ankara"nın (Siz bunu ağırlıklı olarak askerî cenah şeklinde okuyabilirsiniz...) etkisinde ve desteğinde; Annan Planına karşı çıkmak yerine, tam da çözüm yakalama fırsatı gelmişken, kabul yönünde bir strateji değişikliğine gidebilseydi, acaba bugün Kuzey Kıbrıs da Rum Kesimi ile birlikte, AB'ye girmiş olur muydu? Büyük ihtimalle evet... Bu takdirde, hâlihazırda tam üyelik statüsünü tepe tepe kullanarak, Türkiye'nin müzakere sürecini kilitleyebilen Rumlar, bu imkânı bulamazdı. Elbette aksi görüş de savunulabilir. Ama tarihe not düşmek açısından, Denktaş hakkında bu hususu da kayda geçirmek gerekiyor. Allah taksiratını affetsin...