Samimiyet olursa barış zor değil...

A -
A +

Perşembe günü Diyarbakır'da, cenaze mitinginin olaysız geçmiş olması çok önemli. Çokça dillendirilen "İkinci Habur" ihtimali, toplumu hayli endişelendiriyordu. Bu eşiğin hasarsız atlatılması, barış süreci için yeni bir moral takviyedir... Diyarbakır mitinginde, atılan sloganlar ve taşınan pankartlar da öncekilere nazaran hayli farklı idi. Bunların her birine çeşitli anlamlar da yükleniyor. A. Öcalan posterlerinin mitingde hiç görülmemesini, Kandil'in İmralı'ya ve hükümete bir mesajı şeklinde okuyanlar var. Öyledir veya değildir, bu şimdilik ayrıntıda kalıyor. Önemli olan, süreci sabote edecek herhangi bir taşkınlık ve şiddet olayının cereyan etmemiş olmasıdır. Bu BDP açısından da çok önemli bir sınavdı. Demek ki, sorumluluk ve sağduyu gösterilince, çok zor görünen şeyler dahi mümkün olabiliyor. Mitingde çokça taşınan dövizlerle, dikkat nazarlarına sunulan "Savaşın kazananı, barışın kaybedeni yoktur" sözü, bazılarınca çok farklı yorumlansa da, temelde herkesin barışa ihtiyacı olduğu ve barışın da çok özlendiği manasını çıkarmak en doğrusudur. Cenaze sahiplerinin de bu yöndeki beyan ve temennilerini dikkate almak lazım. Sakine Cansız'ın annesinin, "Asker ölünce de ağlarım. Ben anayım..." sözünü, bu ülkedeki bütün anaların paylaştığını-paylaşacağını unutmamak gerekir. O yüzdendir ki, Başbakan Erdoğan da, bu konudaki her konuşmasında, anaların gözyaşına işaret ediyor... Toplumsal barışın sağlanması için, şehit aileleri de dâhil, halkımız büyük bir olgunluk ve iyi niyetle bu sürecin aksamadan sonuca ulaşmasını bekliyor. Bu konuda bağrı yanık analar, bağrına taş basıyor. Yeter ki, daha fazla kan akmasın, daha fazla ocak sönmesin... Evet, analar artık ağlamamalı ve bir tane genç dahi artık dağa çıkmamalı. Çünkü dağa çıkanların çok yaşamadığı acı bir gerçek! Lakin samimiyet olursa, dağa çıkmama temennisinin, gerçeğe dönüşmesi imkânsız değil. Burada hem samimiyet, hem de dikkat gerekiyor... Cenazeler dolayısıyla, bunun olabileceği Diyarbakır'da müşahhas olarak görüldü. Ancak aynı duyarlılık devam etmeli. Böyle olursa işler çok daha kolaylaşır. Bu arada, Paris'teki olayla ilgili önemli gelişmeler de var. Gelen haberlere göre, şüpheli olarak, öldürülen kadınlardan birinin şoförü gözaltına alınmış. Henüz resmî olarak açıklanmamış olmakla birlikte, örgüt içinden ve İran ile Suriye unsurlarının da karıştığı bir olay şeklinde tezahür edecek gibi görünüyor. Fakat tekrar edelim, bu henüz netleşmiş bir durum değil... Diğer taraftan Moskova'da öldürülen Kürt asıllı mafya babası Aslan Usoyan'ın öldürülmesinin de Paris'teki hadise ile bağlantılı olduğu ihtimali ağırlık kazanıyor. Şayet Paris'te yapılan infazın gerçek failleri ortaya çıkarılabilirse, bunun zincirleme pek çok neticesi görülebilecektir. Ama bilelim ki, bu öyle pek kolay bir iş değil. Benzerleri gibi, bunun da üzerindeki sır perdesinin kalkmama ihtimali yüksek. Zira doğrudan veya dolaylı olarak işin içinde olan aktörlerin faş edilmesi, beklenmedik yeni olaylara da kapı aralayabilir! İşte bu yüzden gerçek faillerin yakalanması istenmeyebilir. Neyse biz esası gözden kaçırmayalım: Barış için samimiyet ve dikkat...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.