Genelkurmay eski Başkanı İ. Hakkı Karadayı'ya ait olduğu iddia edilen (Bu 'iddia edilen' ifadesinin tamamen hukuki prosedür icabı kullanıldığını öncelikle belirtmeliyim...) kasetlerin bu kaçıncısı? Şayet ses kasetindeki bu müthiş anlatımlar, avcılar kulübünün desteksiz atan müdavimlerinden birine ait değilse, söylenenler korkunç!.. Birileri geçmişteki başbakanlardan birine hem 'kaypak' diyor, hem de "Size tepsi içinde bir iktidar sunuyoruz..." diyor. İfadesine göre, bahse konu başbakan bu 'sunuş' seansını 'sırıtarak' dinlemiş... Daha önce de o sesin sahibi, (sonradan inkâr etmesine rağmen) eski bir bakan ve bir partinin eski genel başkanı için çok daha ağır bir ifade kullanıyordu. Buraya alamayacağımız kadar ağır!... Keza kayıtlara göre, eski genelkurmay başkanının yanında; astlarından biri, yine bir dönemin bayan başbakanı ve daha sonra başbakan yardımcısı için çok galiz ve utanç verici ifadeler kullanıyor... Bunlar işin üslup ve seviye yönüyle ilgili. Değerlendirmesini kamuoyuna bırakmak en iyisi. Ama esas mesele, demokrasilerde iktidarın nasıl el değiştirdiğidir. Şu ana kadar inkâr etmediğine göre, Karadayı'nın fazlaca böbürlenerek anlattığı konuları, doğru ve gerçek olarak kabul etmek durumu ortaya çıkmıyor mu?! "Benim sicilim bozuk..." derken değişik bir övünme içinde... "27 Mayıs'ta vardım, 12 Eylül'de de vardım" diyor ve ne gibi fonksiyonlar ifa ettiğini bir bir sıralıyor. Ama asıl olan 28 Şubat sürecindeki rolü... Meğerse paşamız tek seçici imiş: "Hoca'ya çekil dedim, çekildi..." diyor. Ne kadar kolay söylüyor değil mi? Devrin Cumhurbaşkanı ile de, çok sıkı bir kumpas içinde olduklarını ifşa ediyor: "Cumhurbaşkanına, Hoca mutlaka gitmeli... dedim, gereği yapıldı... çok iyi ilişkilerimiz vardı... Onur Öymen (Dönemin Dışişleri Müsteşarı, şimdi CHP Genel Başkan Yardımcısı, İ.K.) de gizli karargaha gelirdi, bize danışmadan şey yapmazdı..." Paşanın ifadesine bakılırsa, kendisi emekli olduktan sonra da, aynı etkinliğini sürdürmüş... "Mumcu'ya Meclis'e girme dedim... girmedi." İşte o kadar!.. Oysa 28 Şubat sürecinde paşamız sanki daha çok sütre gerisinde idi. Onun yerine, Çevik Bir paşa daha çok başrollerde gözüküyordu. Hatta söylentilere göre, bir gün İkinci Başkan Birinci Başkan'ın yakasına bile yapışmış!.. Keza o dönemde "irtica ile mücadelenin" en delişmen ismi Güven Erkaya, TSK'daki bütün gelenekleri altüst ederek, kendi başına izinsiz basın toplantısı düzenleme cür'etini gösterebilmişti. Evet... 27 Mayıs 1960'taki darbe döneminde yaşanan başıbozukluklardan sonra, ilk defa böyle bir disiplinsizlik müşahede ediliyordu! Ama Karadayı'ya bakılırsa, her şey onun kontrolünde ve kesin otoritesi altında cereyan etmiş... Neyse bunlar teferruat. İşin esasına bakalım. İşin esası şu: Anayasal suç delili olan bütün bu ses kayıtlarının hukuki bir karşılığı olacak mı, olmayacak mı? Yoksa işlem için sesle birlikte ille de görüntü mü gerekiyor?