Son beş sene boyunca Kızılay Derneği'nde yaşanan yönetim ve iktidar mücadelesi, ülkedeki siyasi iktidar çekişmelerini geçmiştir herhalde... Görevden alınan yönetimler, olağanüstü kongreler, iptal davaları, iade kararları, kavgalar, suçlamalar, iddialar ve acı gerçekler... Kızılay, aslında Türkiye'nin en başta gelen yardım derneği. Bilhassa afet zamanlarında, ismi en çok telaffuz edilen ve cismi, yani çalışma ve hizmetleri en fazla görülmek istenen bir kuruluş. 1999 yılına, daha doğrusu o yılın 17 Ağustos'unda vukua gelen büyük depreme kadar, Kızılay'ın faaliyetleri hakkında ciddi bir inceleme ve irdeleme yapılmış değildi!.. Ama o büyük felaket, ortaya çıkardığı pek çok perişanlık yanında; Kızılay cenahında da yıllar yılı devam ettirilmiş olan sorumsuzluğu, vurdumduymazlığı, kanunsuzluğu, yolsuzluğu vs. meydana döküvermişti. Pisliklerin üstündeki şal kalkınca, altındaki fecaat gözlerin faltaşı gibi açılmasına yol açmıştı. Uzun seneler boyunca bir imparator gibi kurumun başına çöreklenmiş olan ve dokuzuncu Cumhurbaşkanı ile özel bir siyasi yakınlık ve arkadaşlığı bulunan; öyle ki, sayın büyüğümüzün resmi yurt dışı seyahatlerinde ekseriya makam uçağında özel bir konuk olarak yer alan o dönemin Kızılay Genel Başkanı, hakkındaki pek çok itham ve isnattan hemen hiç etkilenmedi! Siyasi ve ekonomik alandaki güçlü konumundan olsa gerek, bir ara medyanın ağır yüklenmeleri karşısında bunalıp kusurlu olduğunu kabul ve itiraf ettiği halde, nedense üzerine gidilemedi ve herhangi bir şekilde hesap vermeden çekilip gitti... Oysa hukuk devletine yaraşır şekilde, hesap sorulabilmiş olsaydı; Türkiye'nin en önemli yardım kurumunun kötü yönetilmesi ve imkanlarının istismar edilmesinden ötürü, kimbilir kaç çeşit suç ve kaç adet suçlu meydana çıkacaktı. Maalesef bu yapılmadı, yapılamadı. Gölcük Depremi, Kızılay depolarında yığılı kalmış ikinci dünya savaşından kalma çürümüş çadırlarla birlikte, ondan daha vahim sosyal çürümüşlüğü de deşifre etti ama, ne yazık ki fırsat değerlendirilemedi. Belki de o gün adamakıllı hesap sorulmadığı için, şimdiye kadar devam eden ve daha ne kadar süreceği belli olmayan bir iktidar çekişmesi başladı. Bir tarafta, koltuğu asla bırakmak istemeyen eski başkan Ertan Gönen'in amansız mücadelesi, diğer tarafta yeni başkan Talat Yılmaz'ın eskilere matuf müthiş iddiaları... Peki kim haklı, kim doğru söylüyor? Eğer müesseseleri gerektiği gibi denetlemeyip, iddiaların üzerine cesaretle yürüyemezseniz; netice her zaman böyle olur. Şimdiki gibi, at izi it izine karışır ve işin içinden çıkılamaz hale gelinir. Böyle olunca da, esasen hesap vermesi gerekenler, hak mağduru pozisyonunda karşınıza dikilir. Ve bu minval üzere, sonu gelmeyen tartışmalar da sürer gider. Kızılay'dan yardım umanlar da bekleyedursun!.. İnsan gerçekten merak ediyor; Ertan Gönen'in ısrarla tekrar Kızılay'ın başına gelmek istemesi, sadece hizmet aşkından mı? Nedense bu konuda büyük kuşkular var! Kızılay, ülkedeki diğer yardım derneklerine nazaran en büyük kuruluş. Yardımsever insanlarımız, günü geldiğinde muhtaçlara dağıtılmak üzere buraya önemli bağışlarda bulunuyor. Kanunlarla sağlanmış başka önemli gelir kaynakları da var. Sık sık depremlere ve diğer tabii afetlere maruz kalan ülkemizin konumu, her bakımdan güçlü ve mükemmel işleyen bir Kızılay'ı gerektiriyor. Fakat ne yazık ki, her ciddi sınavda Kızılay bekleneni veremiyor. Her şeyden önce, hizmet anlayışında ve kurum işleyişinde köklü bir revizyona ihtiyaç var. İnsanın midesini bulandıran iddialara, suçlamalara, çekişmelere artık esaslı şekilde son verilebilmelidir. Hatta geçmiş dönemler de didik didik incelenerek; şayet varsa ve kim elde etmişse haksız kazançların hesabı sorulmalı, hizmet kisvesi altında rant ve vurgun peşinde koşmuş olanların yaptığı yanına kâr kalmamalıdır. Böylelikle devlet kurumlarına, hayır müesseselerine dadanmış menfaatperestlere, ahbap çavuş ilişkileriyle toplum düzenini çürütenlere, vicdan yerine cüzdan diyenlere, etkili bir uyarı yapılmış olur...