Tarih yazmak, ama nasıl?

A -
A +
Mehmet Barlas, Sabah'taki yazısında konuyu pek iyi özetliyordu: "Tuttukları takım bir derby maçında rakibi olan takımı yenince 'Tarih Yazdık...' diye olayı yorumlayanlar, dün Diyarbakır'da olanları izlemişlerse, gerçek tarihin nasıl yazıldığını da görüp öğrenmişlerdir... Türkiye yalnızlaşıyor diye dış politika sakızı çiğneyenler, barış açılımını hafife almaktan öteye sabote edenler, bu süreç bitmiştir diyenler, dün Diyarbakır'daki coşkuyu görünce yutkunma ihtiyacı duymuşlardır..." Gerçekten her fırsatta amiyane tabiri ile "Başbakan'a çakmak" için fırsat kollayan kalem leşkerleri dahi, Diyarbakır'daki buluşmayı tarihî bir olay, bir dönüm noktası ve Kürt meselesinde yeni bir kilometre taşı olarak değerlendirdi. Ama bunu yaparken de, yine yerli yersiz her paragrafta, Başbakan'a ve AK Parti'ye salvolar göndermekten geri kalmadılar!
AK Parti'nin Orta Doğu'da mezhepçi bir politika izlediği ithamından tutunuz da, şimdiye kadar hiçbir sözünü yerine getirmeden, Çözüm Süreciyle Kürtleri oyaladığına dair her türlü ucuz ve temelsiz eleştirilerle, Diyarbakır'daki büyük olayın önemini azaltmaya, Bölge halkının bu hadiseyi algılama biçimi ve duyduğu heyecanı gözlerden kaçırmaya çalıştılar. Doğrusu bu köşe esnafının ideolojik bağnazlığı, basiretlerini hepten bağlıyor!.. O yüzden de dönüp dolaşıp, işi AK Parti'nin bir yerel seçim çalışması boyutuna indirgemeye çalışıyorlar. Onları sabit fikirlilik illetleriyle baş başa bırakalım, köşelerinde debelensinler. Beri tarafta Kürt meselesini hakikaten bilenler, hem Erdoğan'ın hakkını teslim ediyor, hem de bu sahadaki tarihî dönüşümü dikkatlere sunuyor.
Bu meseledeki serüveninde ölümün kenarından dönen Orhan Miroğlu (Star), Kürt meselesinin yüz yıldır her biri birer Kürt problemine sahip devletler elinde bir kart  olmaktan ileriye gidemediği tespitini yaptıktan sonra, Leyla Zana'lı, Barzani'li, Şıvan Perver'li Diyarbakır buluşmasını, Türk-Kürt siyasi ittifakının yeni bir ufukla inşası olarak değerlendiriyor... Bu noktaya dikkat isterim! Bu tarihî değişimi göremeyen, okuyamayanlar kendi ufuk darlığına ve görüş fukaralığına yansınlar... Bu basiret yoksunu tipler, çeyrek asır önce de Rahmetli Özal en cesur açılımları yaptığında, aynı sazı çalmamışlar mıydı? Bugünlerde medyada tekrar yer alan bir fotoğrafı (Merhum Org. Eşref Bitlis'in, Şırnak'ta Mesut Barzani ve Celal Talabani ile birlikte gösteren fotoğraf) gördüğümde, öyle hüzünlendim ki anlatamam!
Nereden nereye... Cumartesi günü Diyarbakır'da Şıvan Perver ile birlikte türkü söyleyen İbrahim Tatlıses'e; Rahmetli Özal, kızı Zeynep'in düğününde, "İki tane de Kürtçe söyle..." diyerek, o güne kadar kimsenin cesaret edemediği bir ilke imza attığında, Kenan Evren düğün salonunu terk edip gitmişti... İşte, basiret dediğimiz böyle bir şey... Özal ile aynı paralelde gayret gösteren Org. Bitlis kaza diye yutturulmaya çalışılan bir suikastla öldürüldü!.. O dönemde vesayetçi güçlere yardakçılık yapan tipler, bugün Başbakanın Kürtrleri kandırdığı sazını çalıyor.
Unutmayalım: "Tarihin kanunları, bilhassa kendisini aldatmaya çalışanlara karşı çok acımasızdır", gerçeğini bilmeyenler, tarihin nasıl yazıldığını da anlamaktan acizdir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.