Türk-İran ilişkileri... Dün ve bugün

A -
A +
Türkiye-İran ilişkilerini daima ikili planda ele almak zorunlu bir durum. Bir yönüyle nevi şahsına münhasır, gizli-açık tarihî rekabet... Diğer yönüyle beşeri ve coğrafi şartların zorladığı işbirliği ihtiyacı... Lafı dolandırmadan hemen söyleyelim; bu ilişkilerin seyrinde daima en dürüst ve samimi davranan taraf Türkiye olmuştur. Hatırlayınız daha üç sene önce Türkiye, en önemli müttefiki olan ABD ile ters düşme pahasına, BM Güvenlik Konseyinde; İran'a ilave yaptırım uygulanması kararına karşı çıkıp hayır oyu verdi. Türkiye aynı şekilde, terörle mücadele, bölgesel barışın sağlanması ve korunması noktasında hep dürüst ve şeffaf davrandı. Buna karşılık İran, zaman zaman PKK terör örgütü ile çok karışık ve esrarengiz bağlantılar içinde olabilmiştir. Üstelik kendisi de aynı mahiyetteki ayrılıkçı terör örgütü PEJAK ile problemli olduğu halde...
Ama hemen belirtelim ki, İran'ın kendine has dış politika davranışlarında, böyle durumlar sadece Türkiye'ye karşı söz konusu değil. Belki bunu "Acem Politikası" diye tanımlamak, konunun kestirmeden anlaşılması için yeterli olur. Tekrar ikili ilişkilere dönersek, çok sık tekrarladığımız; "1639 Kasr-ı Şirin Anlaşması'ndan bu yana sınırımız değişmedi..." klişesi, tarihî bir gerçektir. Fakat 1514'ten beri iki ülke arasında cereyan eden hadiselerin mahiyetini de iyi analiz etmek durumundayız... 1980-1988 yılları arasındaki Irak-İran savaşında, Türkiye tam bir tarafsızlık gösterdi ve her iki ülke ile de sıkı ekonomik ilişkiler içinde oldu. Bugün Türkiye İran ilişkileri, Başbakan Erdoğan'ın da belirttiği üzere, yine önemli kısmıyla ekonomik alanda hüküm sürüyor. BM kararlarıyla İran'a uygulanan ambargolar ve özel olarak Batı Dünyasının bu ülkeyi baskılama ve izole etme politikaları, bu ilişkilere büyük darbe vuruyor. Mesela 2012'ye göre, 2013 yılı ticaret hacmimizde yüzde 47 gibi büyük bir düşüş yaşandı...
Erdoğan'ın bu ziyaretiyle birlikte hayata geçirilecek olan Stratejik İşbirliği Konseyi, iki ülke ilişkilerini daha ileri bir safhaya taşıyabilir. Ekonomik olarak bunun için bütün elverişli şartlar mevcut. Özellikle enerji alanında çok önemli atılımlar yapılabilir. İran'ın P5+1 ile anlaşmaya varması da bu noktada yeni bir avantaj... Ancak bölgesel siyasi meselelerde, bilhassa Suriye konusunda, Türkiye ve İran tamamen ayrı tavırlar içinde. İran'ın Suriye'deki rejim hesabına yürüttüğü agresif politikalar (Sadece Suriye değil elbet, Lübnan başta olmak üzere bütün Arap ülkelerindeki Şii nüfus üzerinde kurduğu nüfuzu çok dikkatle izlemek gerekiyor.), Orta Doğu'daki diğer devletlerle de gerginliğe zemin hazırlıyor.
Fakat İran'ın tarihî reflekslerine baktığımızda, geleneksel tavrından kolay kolay vazgeçmeyeceğini de not etmek gerekiyor. Dinî lider Hamaney başta olmak üzere, İran'ın bugünkü tepe yöneticileri, Şahlık rejimine başkaldıran kuşaktan... Bu kadronun hâlihazırdaki tavrı, geçmiş yıllarda İran'ı çok zorlayan gerilim politikalarını terk edip dünya ile daha fazla iş birliği yapmak gibi okunuyor. Bu atmosfer şüphesiz Türkiye'nin de çok işine gelir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.