Türkiye, dış politikasında yalnız mı? -2-

A -
A +
Dünkü yazıda Cengiz Çandar'ın, "Türkiye'nin değerli yalnızlığı ya da etkisiz dış politikası" başlıklı makalesinden alıntılar yaparak kritik etmiş, ancak yer darlığı nedeniyle bahsi bitirememiştik. Çandar yazının sonunda şöyle diyor: "İktidarın beyin takımı, bu saçma sapan dış politikayı İngilizce yazdıkları ve dış dünyaya pazarladıkları metinlerde, 'precious loneliness –değerli yalnızlık' olarak sunuyorlar. Değerli yalnızlık diye dış politika olmaz. Olursa, Orta Doğu'da 'Türk Modeli' diye bir şey kalmaz, Türkiye bölgede etkisiz kalır."
Cevap bekleyen soru şudur: Türkiye, Orta Doğu Bölgesi'nde nasıl bir politika izlerse, yalnız ya da etkisiz kalmamış olur? Yaklaşık üç senedir halkıyla kanlı bir savaşa tutuşmuş, insanlık dışı katliamlar yapan ve bu yüzden de dünyanın kahir ekseriyeti nezdinde meşruiyetini yitirmiş; Suriye'deki Baas rejiminin yanında durup onun suç ortağı olarak mı? Ya da halkın seçtiği Cumhurbaşkanını darbe ile alaşağı edip, demokrasiye sahip çıkan vatandaşları dünyanın gözü önünde hunharca katleden; gırtlağına kadar zulüm ve yolsuzluklara batmış vesayet rejimini sürdürmek isteyen, General Sisi ve şürekâsıyla dostluk kurarak mı? Veyahut kurulduğu günden beri, Batı'nın ve özel olarak Amerika'nın himayesinde Filistin halkına kan kusturan; uluslar arası hukuku hiçe sayan, kuşatma altındaki Gazze'ye yardım götüren sivil toplum kuruluşlarına uluslar arası sularda saldırarak; silahsız –savunmasız dokuz Türk vatandaşını öldüren İsrail karşısında sessiz kalarak mı?
Bugün Türkiye'nin, 'Sünni-mezhepçi' yaklaşım sebebiyle Orta Doğu'da etkisiz ve yalnız kaldığını ileri sürenler, yakın geçmişteki olayları tamamıyla inkâr ediyorlar. Irak'taki kamplaşma ortamında,  sistem dışına itilmiş olan Sünnileri siyasete katılmaya ikna eden ve onları Şiilerle birlikte El Irakiyye cephesinde buluşturan Türkiye değil miydi? Bugün Irak'ta her şeye rağmen, bütün Irak'a hitap eden bir parlamento varsa, bu Türkiye'nin sayesinde değil mi? Suriye'de 2011 yılının yarısı boyunca, Esad rejimini siyasi reform yapmaya teşvik eden, bunun için her türlü siyasi ve bürokratik desteği veren Türkiye değil miydi? Esad ve avenesinin kitlesel katliamlara başlaması sebebiyle, evrensel insani ilkeler çerçevesinde Suriye Halkının yanında yer alan ve bunu deklare eden aynı Türkiye'dir. Benzer Tavrı Mısır'da da dürüstçe ortaya koymuştur. Türkiye bu asil tavrı sebebiyle, Arap halkları nezdinde hakikaetn çok büyük bir itibar kazanmıştır. Bugünkü geçici duruma bakarak, ülkemizin yalnız ve etkisiz kaldığını iddia edenler, geleceğe dönük vizyondan yoksunlar. Sormak lazım: Orta Doğu'da kalıcı olan gayrı meşru Esad ve Sisi Yönetimleri mi, yoksa Suriye ve Mısır halkı mı? Filistin halkının haklı davası mı, İsrail'in sürdürülemez ırkçı politikası mı?
Unutmayalım, 2003 Mart'ında meşhur tezkere Meclis iradesine takıldığında, bazıları "Bundan böyle Ankara Washington'da muhatap bulamayacak, Beyaz Saray'ın telefonları sürekli meşgul çalacak..." diye telaşlanmıştı. Telaşa hiç gerek yok: Türkiye geleceğe yatırım yapıyor. Ne Esad, ne Sisi, önemli olan mazlumların sesi ve kimsesi olmak... Nokta!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.