Türkiye "oyun kurucu" mu, değil mi?

A -
A +

Bazı köşe yazarları, Türkiye'nin imajına dair pozitif algılardan sanki rahatsızlık duyuyor!.. Her fırsatta ve ısrarla, bu konuda olumsuz bir yorum, tahmin ve değerlendirmede bulunmak için, özel bir tutum içinde görünüyorlar. Acaba neden? Bu hal, salt gerçekleri tespit ve tescil adına objektif gayret midir, yoksa başka dürtülerden kaynaklanan misyoner bir tavır mıdır?.. Herhalde, Türkiye'nin bir "süper güç" olduğunu iddia eden yok! Keza bu ülkenin, hali hazırda bir "küresel güç" olmadığı da bir vaka... Ama dost -düşman herkes, Türkiye'nin bir "bölgesel güç" ve de "yükselen güç" olduğunu teslim ediyor. Bu çerçevede son on yılda yaptığı dış politika hamleleri de dikkatle not ediliyor. Bu hamlelerin bir kısmının, henüz nihai sonucu ortaya çıkmamış olmakla beraber, tedrici yansımaları açıkça görülüyor veya hissediliyor. 2003 yılında, Irakla ilgili tezkere Millet Meclisi'nde reddedilirken ve "Irak'a Komşu Ülkeler Platformu" oluşturulurken farklı bir tavır alınıyordu. Kafkaslarda, "Turuncu Devrimler"in zuhuru sırasında, ABD ile Rusya arasındaki güç mücadelesinde; Türkiye, Boğazların ve Karadeniz'in beynelmilel statüsünü kararlı bir şekilde muhafaza ederken, BM Güvenlik Konseyi'nde; İran'ın nükleer programı konusunda, alışılagelmiş kalıpları kırıp ABD ile ayrışırken, yeni dönemin kilometre taşlarını döşüyordu... Aynı şekilde, Balkanlar'da barış ve huzurun korunması için sessiz ve derinden etkili adımlar atarken, Arap Baharı sürecinde, özellikle Libya ve Mısır'a yönelik stratejik çıkışlar yaparken, Türkiye adlı adınca "oyun kurucu" ülke pozisyonunda olmuştur. Suriye ve genel olarak Orta Doğu Jeopolitiğinde, Batı Bloku (Amerika - AB) ile yükselmekte olan Doğu Bloku (Rusya ve Çin) arasında, güç ve nüfuz mücadelesi, gizli-açık her haliyle devam ediyor! Bu safhada İran'ın Doğu Bloku, Türkiye'nin Batı Bloku ile birlikte hareket etmesinde şaşırtıcı bir taraf yok. 2003 yılında ABD tarafından sakatlanmış olmakla birlikte, BM düzenine rağmen, Türkiye'nin kendi başına Suriye'ye bir askeri müdahalede bulunmasını herhalde kimse bekleyemezdi... İran ve Rusya'nın büyük desteğiyle, Baas rejiminin, beklenenden daha uzun ayakta kalması da, Türkiye'nin bir zaafı veya yanlışı olarak yorumlanamaz! İsrail'in Gazze'ye yönelik son saldırısı sırasında, yürütülen ateşkes çalışmalarında, Türkiye'nin bilinçli olarak, ön plana çıkmaması ve bu konuda Mısır'ın kendi bölgesinde imajını yükseltmesi için destek vermesi, bazılarınca çok farklı şekilde yorumlanıyor. Türkiye'nin oyun kurucu olmadığı, düşük profilli bir ülke konumunda kaldığı şeklindeki değerlendirmeler, asla gerçeği yansıtmıyor. Hiç şüphesiz, Türkiye'nin Orta Doğu'da ve genel olarak İslam Dünyasında, Mısır'a nazaran daha güçlü ve belirleyici bir imajı vardır. İsrail ile ilişkilerin bozulmuş olmasına fena halde üzülenler, bunu her gelişmede öne sürerek, Türkiye'ye edilgen bir tutum empoze etmeye çalışıyor. Bu gayet açık görülüyor. Lakin beyhude uğraşıyorlar!.. Türkiye kesinlikle oyun kurucu ülkedir. 20. Yüzyılda olduğu gibi, bugün Osmanlı Coğrafyasında, kimse Türkiye'ye rağmen kalıcı politikalar oluşturamaz. Yeter ki, gücümüzün farkında olalım!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.