Türkiye, Rusya ve Avrasya

A -
A +

Türk-Rus münasebetlerinin beş yüz küsur senelik geçmişinde, pek çok kırılma ve dönüm noktası vardır. Özellikle 19. yüzyıldaki Kırım Savaşı ve halk arasındaki meşhur deyimi ile "93 Harbi" ve tabii Birinci Dünya Savaşı'nda Rus cephesinde verdiğimiz ikiyüz bin şehit bu kırılma noktalarının hafızalardan silinmeyenlerinden birkaçıdır. Aynı şekilde Stalin'in 1040'lı yıllarda Kars-Ardahan ve Boğazları talep etmesi Cumhuriyet dönemindeki en sıkıntılı dış politika olaylarının başında gelir. Ama geçmişe takılıp kalarak ilerleme kaydedilemez. Bugünkü Rusya, ne Çarlık dönemi Rusyasıdır, ne de Sovyetler Birliğindeki konumdadır. Bugün Rusya, küreselleşen dünya şartlarında yeni politikalar geliştiriyor ve yeni ittifaklar kuruyor. Elbette bu büyük ülke, jeopolitik konumu ve mirasçısı olduğu imparatorluğun geçmişteki siyasetinin bugüne olan yansımaları doğrultusunda kendisine istikamet çizmek durumundadır. Bu çerçevede Rusya, Avrupa ile daha yakın ilişkiler kurmak için çalışmalarını sürdürürken, Avrasya ve Uzak Doğu coğrafyalarının kendisi için taşıdığı hayati önemi gözardı etmeksizin genel stratejisini çiziyor. Putin, Türkiye'ye gelmeden hemen önce, Hindistan'a resmi bir ziyarette bulundu. Rus-Çin ilişkileri; gelişmelere göre inişli-çıkışlı bir seyir izlese de, her zaman Amerika'nın küresel ölçekteki manevraları dikkatle takip edilerek ayarlanmaya çalışılıyor. Pazar günkü yazımızda da kısaca işaret ettiğimiz gibi, bir Avrupa ülkesi olan Rusya, bu coğrafyadaki politikasını güçlendirmek için, özel bir gayret sarfediyor. Irak savaşından bu yana, Rusya ile Almanya ve Fransa arasında tam üç tane zirve gerçekleştiğini unutmayalım. Ancak, Asya kıt'ası ve Afrika'nın da bir kısmını içine alan Orta Doğu bölgesi, Rusya için esas stratejik coğrafi alandır... Çünkü, Rusya'nın kıtasal derinliği Asya'dadır. Türkiye ile Rusya arasında Orta Asya, Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar'da önemli ortak çıkarlar sözkonusu. Şayet bu bölgelerde barış ve iş birliğine dayalı ilişkiler geliştirilip güçlendirilebilirse, bundan hem iki ülke, hem de komşuları büyük yarar görecektir. Türkiye ile Rusya münasebetlerinin güçlenmesi, yukarıda saydığımız bölgelerin istikrarı için de güvence olacaktır. Zira bu bölgeler, sürekli olarak, diğer küresel aktörlerin müdahaleleri ile kaosa sürüklenmektedir. Avrasya bölgesindeki her önemli ihtilaf, coğrafi ve tarihsel bağlar sebebiyle, Türkiye ve Rusya'yı birbirine yakın derecede etkilemektedir. Bunun en canlı iki misali Irak ve Ukrayna'dır. Gürcistan için de, Kosova için de benzer şeyler söylenebilir. İran'a yapılacak bir müdahale de aynı derecede Türkiye ve Rusya'yı rahatsız eder. İşte tepe noktaları ile işaret ettiğimiz bu tarihî ve siyasî gerçekler, Türkiye ile Rusya arasında, hem ticarî hem de siyasî bağların güçlendirilmesi gerektiğini zaruri kılmaktadır. İnanıyoruz ki, her iki ülkenin karar vericileri bu durumun farkındadır. Geçmişte cereyan etmiş önemli olayların tesirinde kalarak, bir dönem her iki tarafın birbirine karşı beslediği önyargılar, artık bertaraf edilmelidir. Elbette dış politikada dengeleri belirleyen karşılıklı milli menfaatlerdir. Hem Türkiye'nin, hem Rusya'nın kendi menfaatlerini gözeterek, ama bu menfaatleri geliştirmek için karşı tarafın menfaatini de dikkate alarak hareket etmesi beklenir. Dünyada yeniden bir paylaşım mücadelesinin alevlendiği bu dönemde, bölgenin iki önemli devleti, her şeyden evvel komşu olarak, kendi aralarındaki bağları kuvvetlendirmelidir. Mevcut atmosfer, bunun için uygun görünmektedir. Rusya ile imzalanacak yarım düzineden fazla anlaşmanın iki ülke ekonomisine kazandıracağı ivme önemlidir. Ama bir kere daha ifade edelim ki, esas olan Türk-Rus siyasî münasebetlerinin bugünkünden daha ileri bir seviyeye taşınmasıdır. Bakalım bu beklentimiz ne kadar gerçekleşecek?!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.