Türkiye yalnızlaştı mı?

A -
A +
Esad rejiminin beklenenden daha uzun ayakta kalabilmiş olmasını, bazıları Türk dış politikası hesabına bir başarısızlık olarak yazmaya çalışıyor... Onlara göre, Türkiye bu konuda gereğinden fazla atak bir politika izlemesine ve büyük riskler almasına rağmen, Suriye konusunda ve genel olarak Arap Baharı sürecinde giderek yalnızlaşıyor. Zira gelişmeler aksi yönde ilerliyor vs. vs... Son dönemde ABD ile Rusya arasında (Buna İsrail ve İran'ı da katmalı herhalde!) cereyan eden yumuşama veya kısmî politik yakınlaşma, yukarıdaki görüş sahiplerinin söylemini keskinleştirmesine zemin açıyor...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, kısa zamanda başarılı bir devlet ve siyaset adamı da olduğunu ispatladı, ama refleksleri hâlâ profesyonel politikacı gibi değil, aslî sıfatı olan bilim adamı hassasiyetiyle tezahür ediyor. Normalde pek önemsenmemesi gereken eleştirileri dahi ciddiye alıyor ve karşı savunma ihtiyacı duyuyor... Oysa gelen her eleştiriye karşı savunma ihtiyacı duymaya ve haklılığını ispat etmeye ihtiyaç yok. Daha önce de burada, (Dış politikamızı beğendirmek zorunda mıyız?) başlığı altında, aynı meseleye dikkat çekmeye çalıştım. Ne kadar başarılı olursa olsun, Ahmet Davutoğlu'na peşinen muhalif olanların, gerçeği kabul ve teslim etmeleri söz konusu değil. Şu halde, ille de sabit fikirlileri ikna edeceğim diye, nefes tüketmeye değmez.
Davutoğlu'nun Londra yolunda bazı meslektaşlara yaptığı açıklamaları okuyunca, bir noktayı tekrar vurgulama ihtiyacı duydum. Birilerinin beğenip-beğenmemesine göre değil, ülkenin menfaatlerine göre, Türkiye'nin bugünkü dış politikası gerçekten başarılı. Ve iddia edildiği gibi, Türkiye yalnız filan da değil. Dahası Türkiye düne göre bugün daha güçlü, yarın çok daha güçlü olacaktır. Evet, içimizdeki İrlandalıların hiç hoşuna gitmese de bu böyle. Dış politikada sonuç değerlendirmesi günübirlik değil, uzun zaman dilimine göre sağlıklı olur. Hatırlayınız, 1990-91'de; yani Sovyetler Birliği paramparça olmuş iken, Amerika; dünyanın o güne kadar görmemiş olduğu cesamette rakipsiz "süper güç" olarak, yine tarihin en büyük koalisyonuna liderlik yapıp Irak Ordusunu havadan imha ediyordu... Rusya'nın kılını kıpırdatacak hali yoktu!..
Peki, bugün durum nedir? O günün perişan Rusya'sı, bugün racon kesiyor. 20 sene önce ABD, Körfez savaşında BM sistemini istediği gibi kullanmıştı. 10 sene önce ise büsbütün işlevsiz bırakıp Irak'ı işgal etmişti. Şimdi de Suriye meselesinde, Rusya, Çin'i yanına alarak uluslararası sistemi kilitledi. Esad'ın üç senedir sürdürdüğü insanlık suçuna karşılık, BM Güvenlik Konseyi'nden bir kınama kararı dahi çıkarılamadı. Hegemonik gücünde büyük düşüş olan ABD, kimyasal silah kullanılmasını "kırmızı çizgi" ilan ettiği halde, Esad'ın bu çizgiyi dümdüz etmesi karşısında bir şey yapamadı. Tam aksine, Rusya'nın tezlerine sarılmak mecburiyetinde kaldı. Daha önce Libya'da, BM kararına rağmen ürkek davrandığı için, Fransa, silahlı müdahaleye öncülük etmek gibi bir atraksiyonda bulundu. 1990'ların Amerika'sı hiç böyle bir şeye müsaade eder miydi acaba?
Son söz: Suriye'ye müdahale için hazırlanırken, en büyük müttefiki İngiltere'nin dahi terk ettiği ABD'den de mi yalnız Türkiye?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.