"TÜRK"ü nasıl tarif edeceğiz? -2-

A -
A +
Dün de belirttiğimiz üzere, Türkçülük-milliyetçilik tartışmaları gırla gidiyor. Mevcut anaforda, kâzip şöhretler cahil cüretiyle afra-tafra yapıp bol bol zihinleri karıştırırken; kimi kalemler de sessiz sedasız ciddi, kapsamlı ve faydalı tahlillerle, fikir dünyamıza hayli katkı sunuyorlar. Hüseyin Dayı da bu kalemlerden biri...
Daha önce büyük ses getiren, "Milliyetçilik ve Ötekileştirdikleri" isimli kitabının genişletilmiş yeni baskısında (Akis Kitap), hâlihazırda devam eden tartışmalar bakımından da önemli bakış açıları getiriyor. Daha kapağını kaldırdığınızda, Yahya Kemal ve Cemil Meriç'ten şu çarpıcı tespitleri sunuyor: "Türk devleti, aslı olan Müslüman tabakanın hamuruyla tekrar yoğrulmadıkça tam bir sıhhate kavuşamaz." "Bu ülkenin bütün ırklarını tek ırk, tek kalp, tek insan hâline getiren İslamiyet olmuş." Ardından da, kendisi şu ilginç analizi yapıyor: "Biz, ideologların inşa ettiği bir toplum değiliz. Farklı etnik kökenli kavimlerin birleşip İslamiyet'le asırlarca yoğrulmasından doğmuş bir milletiz. Eşrefoğlu Rumî, çok dilli olduğumuzu söylüyordu; Türkçüler ise, tek dilli olduğumuzu. Eşrefoğlu'nun dediği hakikatti, Türkçülerinki hayal. Hakikat tevhittedir, hayal ise tefrikada. Tevhit haktır, tefrika batıl. O tefrika dağıttı kesrette bulduğumuz vahdeti."
Sadri Maksudi Arsal, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, Nihal Atsız ve Ziya Gökalp gibi Turancıların millet anlayışını, eleştirel bakışla irdeleyen Hüseyin Dayı; özellikle, Atatürk'ün üç farklı dönemdeki üç ayrı millet anlayışını (Misak-ı millîdeki din esaslı millet anlayışı, laik eğilimli-birleşme esaslı millet anlayışı ve dil-ırk esaslı millet anlayışı), belgelerle aktarıyor...  O dönemde yapılan kafatası ölçümlerini (bu arada Mimar Sinan'ın da mezarından çıkarılarak kafatasının ölçülmesini) ve sonuçlarını anlatan Dayı, Dil Kurumuna bıraktığı vasiyetini, "Atatürk'ün Son Kararı" başlığı altında şöyle özetliyor: 
"Türk ırkı; brakisefal ve kimotrik (kafatası kısa, saçları dalgalı) ırkımız, neolitik ve bronz medeniyetlerini, Türkistan'dan asırlar boyunca çıkan akıncılar dünyaya yaydı; dillerini, lehçelerini de beraber götürdüler. Aryen ismini de alan (homo alpinus) Türk ırkıdır. İndo-Europen dil grupları arasına Toharların, Heptalitlerin (Beyaz Hunların), Sogdakların, Hititlerin dilleri çoktan katılmıştı. Bu diller, ilk Türkçenin değişe değişe aldığı şekillerdir! Bunları araştırın, orientalistlere, lengistlere kabul ettirmek yolunu bulun!" (Sahife 309).
Dayı, vasiyeti nakleden Ahmet Cevat Emre'nin, Atatürk'ün ölümünden sonra, Kurum'a seçilen otuz beş kişilik heyetin bunu programın dışında bırakmasından şikâyet ettiğini de belirttikten sonra, onun yakın çalışma arkadaşı Falih Rıfkı Atay'ın da; "Ben bu teoriye hiçbir zaman inanmamıştım" dediğini hatırlatıyor. 
1982 Anayasasının başlangıcında, "Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik" ve 2. Maddesinde de "Atatürk Milliyetçiliği" ifadesinin izah edilmediğine dikkat çeken Hüseyin Dayı, bu kavramlarla değişik millet ve milliyetçilik anlayışlarına kapı açıldığına işaret ederek şöyle diyor: "... Atatürk birleşimci türden millet esasını da, ırk esaslı millet anlayışını da bizzat işlemiş görünmektedir..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.