Üçüncü sandıkta ne olacak?

A -
A +
2011 seçim sonuçları, esasen çağdaş; sivil ve demokratik yeni bir anayasanın yapımı için, büyük fırsat sunuyordu. Yüzde 85 gibi yüksek bir katılma oranı ve halkın sandıkta ortaya koyduğu iradenin, yüzde 86 mertebesinde parlamentoya yansıması... Her yönüyle, millî iradenin tereddütsüz biçimde tecelli ettiği ender görülen bir durum... Bu elverişli tablodan, mutlaka geniş tabanlı bir mutabakat, yani bütün siyasi kesimlerin katılımı ile yapılacak bir anayasa çıkmalıydı. Ama olmadı ve maalesef olamayacak!
Büyük umutlarla kurulan ve belli ölçüde önemli işler de yapan (geniş halk kitlelerinden anayasa için görüş ve düzenli veri toplama vs.) Meclis Uzlaşma Komisyonu artık uzatmaları oynuyor. Taslak yazımına başladığı 17 Mayıs 2012 tarihinden bu yana, tam bir sene geçti ve bu süre zarfında, mutabakat sağlanan madde sayısı sadece 40 civarında. Son dört ay boyunca ortaklaşa kaleme alınabilen madde sayısı ise yalnızca dört! Demektir ki, bu iş fiilen bitmiş. Bu noktada iktidar ve muhalefet partilerinin karşılıklı ithamları işin detay kısmı ve siyasi bakımdan hiçbir getirisi olmayan bir husus... Esasa bakalım ve nelerin olup nelerin olamayabileceğine dair analizimizi yapalım.
Şurası artık kesin. AK Parti kendi anayasa çalışmasını Meclis zeminine getirecek ve burada açık veya zımni iş birliği imkânını arayacak. Yani Anayasa ile ilgili oylamaların gizli olmasından dolayı, mevcut tabloya göre, başka partilerden 5-6 milletvekilinin parti disiplini dışına çıkarak (anayasa oylamalarında grup kararı alınamıyor...), iktidar partisinin 325 oyunun üzerini tamamlayarak, 330 ve üzeri bir rakamla, referandum noktasını yakalamak... Teoride mümkün, ama pratikte; daha yakın geçmişte yerel seçimlerin erkene alınması için AK Parti-MHP ittifakında yaşanan hayal kırıklığı hatırlandığında, ne kadar zor ve hatta imkânsız bir şey olduğu meydanda. Zira gizli oylamada AK Parti içinde yaşanabilecek fire ihtimali hiç de düşük değil!
Bu işin bir yönü... Madalyonun öbür yüzü ise çok farklı! Birincisi, hâlihazırda halk nezdinde büyük bir desteğe (yüzde 50-52 mertebeleri) sahip olmakla birlikte, "toplumsal sözleşme" olan anayasanın tek başına AK Parti imzasını taşıması, ne kadar benimsenecek ve sindirilecek? 2010 kapsamlı anayasa değişikliği referandumunda, AK Parti âdeta tek başına % 58 oy oranını yakalamıştır. Hatta 2007 Ekim ayında, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi değişikliğini getiren anayasa tadili, halk oylamasında yüzde 67 destek görmüştür. Ama unutmayalım ki, her iki referandum sırasında çok farklı durumlar vardı...
AK Parti 2002 seçimlerinde % 34.43 oyla, 365 milletvekili çıkardı. Buna rağmen, vesayet düzeni 2007'de Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasına mani oldu. 2007 Temmuz'undaki % 46.58 oy ve 341 milletvekili ile yukarıda bahsettiğimiz aynı yılın Ekimindeki % 67 oy, bu antidemokratik müdahaleye tepkidir. 2008 yılında, AK Parti'nin tek başına anayasa çalışmasını başlatması sebebiyle; % 48'lik halk desteği ve iktidar pozisyonuna rağmen, hakkında kapatma davası açıldı. 2011 Haziranındaki % 49.83 oy ve 327 milletvekili de, halkın vesayetçi atraksiyona verdiği son cevaptır.
Artık vesayet endişesi yok. Ama başka şeyler var... Yazacağız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.