İster millî olsun ister dinî olsun bütün bayramların değerini bilmek ve tam anlamıyla, "samimiyet" içinde kavramak gerekiyor. Bayramların; bir ülkenin maddî ve manevî değerlerinin benimsenmesinde, millî duyguların kamçılanmasında ne denli etkili olduğu zaten biliniyor. Milletimizin büyük çoğunluğunun da, yıllardan beri bayramlara gereken önemi verdiği görülüyor. Vecibeler... Ne var ki; özellikle dinî bayramlarda, vecibeler yerine getirilirken doğan bazı aksaklıkların, vahim bir kusurmuş gibi lanse edilmek istenmesi geniş halk tabakalarını tedirgin ediyor. Gerçekten de; kurban kesiminin bazı gazetelerde "sansasyonel" bir şekilde malzeme olduğu hemen farkediliyor. Vebali büyük... Avrupa Birliği'nin isteğini (ki resmen yapılıp yapılmadığı belli değil) gerekçe göstererek, kurban kesimine gölge düşürmenin vebali büyüktür sanırız. Evet, kurbanların ulu orta ve kasap, ehli olmayan kişiler tarafından kesilmesi elbette onaylanamaz. Hatta, bazı artıklarının yollarda bırakılmasının ne kadar tehlikeli olduğu da apaçık. Nitekim, Diyanet İşleri Başkanı gerek yayınladığı genelgelerde, gerek demeçlerde defaatle kurbanların sokaklarda kesilmemesi için, konuya temas etmek ve uyarıda bulunmak mecburiyetini duydu. Ancak; İstanbul gibi büyük şehirlerimizde, kurban kesimi için belediyelerin gösterdiği yerlerin ihtiyaca cevap vermediği anlaşılıyor. Yıllardan beri; durum böyle iken, bunu görmezlikten gelenler şimdi Avrupa Birliği istiyor diye, sanki hayvan katliâmı yapılıyormuşçasına bağıranlar, her şeyden önce, kurban kesimi vecibesi ile AB usullerine aykırı kesimi birbirine karıştırmamalılar. AB kriterleri Söz gelmişken hani Avrupa Birliği kriterleri Türkiye için hazırlanmamıştı. Yoksa, Kopenhag Kriterleri'nde, kurban kesimi de en ince ayrıntılarına kadar tarif mi edilmiş. Doğrusu; AB, kurban kesimimizi bile şartlandırmışsa, bizi bünyesine almayı yıllarca önce tasarlamış galiba. Gereken yapılır Buna rağmen; kurban kesiminin, düzenli ve sağlıklı bir şekilde yapılmasını bütün vatandaşlarımız arzuluyor. Büyükşehir ve ilçe belediyelerine büyük görevler düştüğünü kabullenip, bunun gerçekleşmesi için kampanyalar açmamız icap ediyor. Yoksa; dinî vecibesini yerine getirip, birkaç yoksulun et yemesini sağlamadan başka bir gayesi olmayan vatandaşı, "barbar" gibi göstermenin ne âlemi var. Uyarma ve eleştiri sınırlarını aşan bu tür kampanyaların, milyonlarca insanın duygularını rencide ettiği de bir başka gerçek.