Böyle bir muhabbetin sonu

A -
A +

Yunanistan'ın böylesi bir "barış taarruzu"na girişmesine sevinmemek hatta duygulanmamak elde değil. Ne var ki; yeni bir strateji icabı olacak, her seferinde uzatılan dostluk elinin zamanına ve zeminine bakmak gerekiyor. Dikkat edilirse, Türkiye; ne zaman herhangi bir siyasi veya ekonomik krize yakalanırsa, Yunanistan şu veya bu şekilde boy gösteriyor. ÇİFTE AMAÇ Asıl amacı ve ideali Türk milleti tarafından çok iyi bilinen Yunanistan, ne zaman kendini hissettiriyorsa, ya "tehdit" ediyor, ya da "barış" istiyor. Ancak her seferinde de; Ege'nin karşı kıyısından, ne bir "kurşun" sesi duyulabiliyor ne de uçurulan güvercin denizi aşabiliyor. Yıllardan beri bu "minval" üzerinde yürütülen Yunan dış politikasının son aylarda biraz daha berraklaştığı da anlaşılıyor. Özellikle Dışişleri Bakanı Papandreu'nun girişimleri, önce olumlu etkiler sonraları da hoş bir anı olarak kalıyor. Papandreu'nun yeni girişimine gelince; gerçekten de, hem Yunan hem Türk insanını "yine mi" dedirtecek ve "şaşırtacak" cinsten görünüyor. İşin en garip tarafı, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'in ülkemizi ziyaret etmekte olan Yunan Dışişleri Bakanı'ndan "ekonomik yardım" istemesi. Nereden nereye... Biz bu hallere de mi düşecektik? Bizleri bu durumlara sokan, her kim olursa olsun; acaba vicdan muhasebesi yapabilecek mi? NE DEMİŞTİK 8 Ekim 2000 tarihinde, "Düşmanla 'dost' olunur mu?" başlığı altındaki bir yazımızda aynen şunları belirtmiştik: Aslında; düşmanla "dost" olmak reel olarak, çok zor fakat büyük bir erdem... Kişi olarak, bu erdeme ulaşmak mümkün oluyor. Ancak, halka genişledikçe, zorluk da büyüyor. Hele, ülke bazında, düşmanlıktan, samimi dostluğa ulaşmak gerçekten de çok güç. "Dostluğa ulaşmak" derken, tabii ki, ufak tefek pürüzlere, hatta anlaşmazlıklara rağmen kalıcı barıştan bahsediyoruz. Yoksa, diplomatik bir şekilde atılan zoraki "barışçı" nutuklardan değil. MESELA YUNANİSTAN Örnek olarak, Yunanistan ile Türkiye'nin samimi dostluğundan söz etmek, çok sorumluluk ve zaman gerektiriyor. Çünkü, komşumuz ne yazık ki, geleneksel iç ve dış politikasını, Türk düşmanlığı üzerine kurmuş. Yıllar yılı, politikacılar, Türk istilası korkusunu salarak, halktan oy almış, iktidarlar böylece koltuklarını sağlamlaştırabilmişler. Hayali Türk tehdidi yüzünden, milyarlarca dolarlık silah techizat satın alınmış ve düşmanlık adetâ körüklenivermiş. Şimdi, böylesi bir atmosferden, "dostluk" durumuna gelmenin zorluğu kendiliğinden ortaya çıkmıyor mu? Ne var ki, 17 Ağustos'ta Türkiye'de daha sonra da, Yunanistan'da meydana gelen depremlerde, her iki ülkeden halkın başlattığı kurtarma ve yardım faaliyetleri, beraberinde bir anda barış sinyallerini de getirdi. Oluşan zeminden yararlanan medya mensupları, şimdi iki ülkenin hiç olmazsa "düşman" görünmemesi için çaba harcıyorlar. Karşılıklı gidiş gelişlerden sonra, büyük mesafelerin alındığını bir Basın Konseyi Yüksek Kurul Üyesi olarak yaşadık. Kim derdi ki, ağzında defne dalı, barışı simgeleyen bir güvercinin, kanatlarının birinde Türk, diğerinde Yunan bayrağının olabileceğini. Evet, Basın Konseyi'nin meşhur kalem tutan el biçimindeki güvercini, şimdi ay yıldızlı ve haçlı bayraklarla barışa doğru uçuyor. BEYAZ GÜVERCİN Bu arada, güvercinin Ege üzerinde gidip gelirken, "FIR Hattı"na veya "Kıta Sahanlığı"na takılmaması temennisinde bulunmaktan kendimizi alamıyoruz. Doğrusu, ağzında defne dalı bulunan beyaz güvercinin, ne kadar uçabileceğini düşünmek bile istemiyoruz. Her şeye rağmen; dileriz ki, Papanderu'nun bu seferki girişimleri, olumlu ve kalıcı semereler verir. Özellikle, böyle bir muhabbetin sonunun bizleri Kıbrıs üzerinde bir pazarlığa sürüklememesine dikkat etmeliyiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.