Üç gündür yazmamamızın elbette sebepleri var. Her şeyden önce, kısa süre içinde, arka arkaya 5 değerli meslektaşımızın vefatı zaten moralimizi çökertmişti. Buna bir de; medyada meslek ilkelerinin, pervasızca ihlal edilip, ayaklar altına alınması eklenince direncimiz gerçekten zorlanmıştı. Göz göre göre yapılan haksızlıkları, atılan iftiraları bir bakıma protesto etmek amacıyla yazmadık. Aslında çoğu yazar arkadaşlarımız da; "susma" hakkını kullanarak "hâlâ" bu protestoyu sürdürüyor. Gazetecinin görevi Tabii ki, gazeteci görevini yapmalı, yani kamuoyunu doğru olarak bilgilendirmeli. Kimi ilgilendirirse ilgilendirsin, başgösteren bir olayı, bir gelişmeyi yayınlamaktan ve bunu da yorumlamaktan daha normal ne olabilir ki? Ancak; temeli, delili olmayan dedikoduları maksatlı bir şekilde allayıp pullamak ve defaatle hem de olağanüstü bir şekilde büyüterek aksettirmek, asla bir gazetecilik görevi olarak kabul edilemez. Yıkıcı kampanyalar Son günlerde yapılan her türlü yayın için, bu ilkeleri hatırlayarak bir değerlendirme yapılırsa, meslek ilkelerinin ne denli ve acımasızca ihlal edildiği kendiliğinden ortaya çıkıyor. Ne yazık ki, bütün "büyüklük" iddialarına rağmen, bazı gazetelerimiz; enformasyon görevi yerine, "yıkıcı kampanyalar"a girişiyor. "Yıkıcı kampanyalar" peşinde koşmak gayet basit, ilkel ve ucuz bir gazetecilik anlayışını sergiliyor. Çoğu zaman da, ya iz kaybettirmek, ya hedef şaşırtmak, ya da istikbale matuf hesaplar yüzünden, tevessül edilen bu çirkin kampanyalar ters tepiyor. Her insanın, her kuruluşun, her kurumun başına beklenmedik olaylar gelebilir. Önemli olan, bu olayları objektif bir şekilde aksettirmekten öte değil. Olsa olsa, olaylardan "ibret" alınır yoksa yıkıcı kampanyalar üretilmez. Neler neler... Gazetelere ve gazetecilere her gün, onlarca haber, ihbar, iddia ve suçlamalarla dolu dosyaların geldiği veya iletildiği, herkes tarafından biliniyor. Önemli olan, bu malzemelerin titizlikle ayıklanması, sapla samanın ayrılarak haber değeri olanların, tahkik edildikten sonra meslek normları içinde değerlendirilmesi değil mi? Basına güven!.. Kamuoyunda, basına güvensizliğin hâlâ endişe verici boyutta olmasının sebeplerini başka bir yerde aramak gerekmiyor. Çünkü, bu vurdumduymazlık, sorumsuzluk ve ilkesizlikle hiçbir şekilde, halkın güvenini kazanmak mümkün olmuyor. Eğer gazeteler, birbirlerine bile "yıkıcı kampanya" uygulama isterisinden bir türlü vazgeçemiyorsa, vay medyamızın hâl-i perişânına... Sahi, meslek ilkelerine ne oldu?