Artık en iyimser insanlar ve çevreler bile, Türkiye'de işlerin yolunda gitmediğinde hemfikir. Gerçekten de; 6'ncı gününe giren ekonomik kriz, her an yeni bir olumsuzluk doğuruyor. Bu bakımdan; ne yazık ki, piyasalarda hem belirsizlik hem de güvensizlik hüküm sürüyor. Oysa, bu vahim durumdan bir an önce kurtulmamız ve ekonominin yeniden rayına oturması gerekiyor. Destek çağrısı Gerçi; hükümeti meydana getiren koalisyon ortaklarının liderleri ve çoğu mensupları, krizin dineceğini beyan ediyor fakat "destek" çağrısında da bulunuyor. Aslında; içine düşülen durumu, gayet serinkanlı bir şekilde değerlendirmenin ve partilerüstü tavır almanın tam zamanı yaşanıyor. Yani, krizden bir an önce çıkılması için, başta muhalefet olmak üzere, Meclis'te grubu olmayan partiler dahil bütün sektör ve örgütlerin el ele verip, destek olması icap ediyor. Ne var ki; 57'nci koalisyon hükümetinde de, büyük görev özveri ve kararlılık göstermesi bekleniyor. Kabinede değişiklik Her şeyden önce, kabinede değişikliğin gereği kesin bir şekilde görünüyor. Tabii ki; bu arada bürokratlar arasında da değişiklik "elzem". Sonra, programın süratli bir şekilde revize edilmesi ve özellikle, hedeflenen enflasyon oranının ilan edilmesi isteniyor. Velhasıl, hükümet istifaya kadar uzanabilecek, şiddetli eleştirilerle sarsılıyor. Her ne kadar "postmodern bir devaülasyon"un gerçekleştiği öne sürülüyorsa da, asıl olan; krizin bir bütün olarak değerlendirilmesi ve çıkış yollarının ona göre aranmasıdır sanırız. Devalüasyon gerçeği Ancak, ismi ve biçimi ne olursa olsun, bir devalüasyonun yapıldığı ve bunun da, bir hükümetin istifasını gerektirmediği bilinmeli. Çünkü, devalüasyon Türkiye için hiç de yabancı olmayan fakat acılarını daima geniş halk tabakalarının çektiği bir olgu. Nerdeyse, sistemin bir parçası halini almış vazgeçilemeyen bir beklenti. İstikrar programının çöktüğünü öne sürenlerin, iktidarın da düşeceğini beklemeleri; hem gerçekçi bir yaklaşım değil, hem de kriz körüklenmiş oluyor. Bu arada, içine düşülen feci durumdan önce, böyle bir beklenti içinde olmayan hatta bunu akıllarından bile geçirmeyen otorite ve siyasetçilerin, şimdi çeşitli reçetelerle gündeme girmeye çalıştıkları da gözden kaçmıyor. İş adamı Mehmet Gazioğlu'nun yakındığı gibi: "Hep teorisyenler konuşuyor. Önemli olan, damdan düşenin fikrini almak" Zaman zaman DYP'den Ufuk Söylemez ve LDP lideri Besim Tibuk'un uyarılarını da hatırlıyoruz. Söylemez ve Tibuk Nitekim, hem Söylemez hem Tibuk dün geceki bir televizyon programında, krizi irdelerken, çözüm yollarını da gerçekçi bir yaklaşımla ortaya koydular... En dramatik tenkit ise, Türk Kalp Vakfı'nın gecesinde Sakıp Sabancı'dan geliverdi. Sabancı'nın Ankara'dakilere, eleştiri sınırlarının ötesindeki tepkisi, tek kelimeden ibaretti: ".... Oha" Bu ülkeye, her bakımdan gerçekten de yazık oluyor...