Şeffaf olma mecburiyetimiz...

A -
A +

Üst üste yaşanan politik ve ekonomik krizler, kaosa dönüşmeden her şeyin net, berrak ve şeffaf olmasını gerektiriyor. Gerçekten de; fertten başlayarak şirket, kurum ve nihayet devlete kadar bütün kademelerde, yapılan her icraatın, her şeyden önce yasalara aykırı olmaması, kişi hak ve hürriyetlerini ihlal etmemesi icap ediyor. Aslında, evrensel bu olgu nedense ülkemizde çok ihlal ediliyor. Kuralsızlık hakim Hatta çoğu kez kuralsızlık; günlük, ekonomik ve siyasal hayata egemen oluyor. Her şeyden önce; hiçbir suçun cezasız kalmaması gerekliliği, geç de olsa yavaş yavaş kamuoyunun bilincine yerleşiyor. Suç işleyenin yanına kâr kalmamasına inanmanın ötesinde, bir "teşhir" sürecinin de yaşandığı görülüyor. Her şeyde, net ve berrak olmanın yanı sıra fertlerin, şirket, kurum ve hatta devletin şeffaflaşma dönemini "gönüllü" olarak başlatması ve tavizsiz bir şekilde devam ettirmesi sürecine de galiba nihayet giriliyor. Olumlu gelişmeler Bütün bu gelişmelerin "olumlu" olduğunu kabullenmemek elde değil. Hatta bu tür gelişmeleri tasvibin yanı sıra destekleme zorunluğu da hissediliyor. Ancak; daha önceleri de belirttiğimiz gibi, olaylar ortaya atılırken, deşilirken, kesinleşmemiş iddiaları uluorta sergilerken, çok özen gösterilmeli. Hele, devletin üstün menfaatleri bahis konusu ise, mutlaka "titiz" bir tavır takınılarak, ilerde telâfisi mümkün olmayan hatalar, gaflar işlenmemeli. Diyeceğimiz odur ki; net ve berrak olmak her şeyden önce gelmeli fakat gaf hatta gafletten mutlaka uzaklaşılmalı. Şu sıralarda, esen şeffaflık rüzgârının fırtınalara dönüştürülmemesini istemek en halisane dileğimiz oluyor... Öte yandan; gün geçmiyor ki, ülkemiz ya bir feci olayla karşılaşmasın veya bir skandalla sarsılmasın. Tabii ki, felâketler "geliyorum demez." Yine de çeşitli tedbirler alınabilir. Ya bizzat insanlarımızın ihmalinden veya suiistimalinden kaynaklanan feci manzaralara ne denir? Afetler karşısında Afetler karşısında önce perişanlığımız sergileniyor, sonra da el birliğiyle yaraları sarmaya çalışıyoruz. Depremler, seller, yangınlar hem can hem de mal kaybına sebep oluyor. Üzülmemek, tasalanmamak elde değil. Ne var ki, asıl bizi gönülden yaral ayan, bizzat insanlarımızın sebep olduğu ihmaller, suiistimaller, vurgunlar ve kayırmalardır sanırız. Nerdeyse, hangi taşı kıpırdatsanız, mutlaka altından bir "suiistimal" bir "kanunsuzluk" veya bir "tedbirsizlik" çıkıyor. Nemelazımcılığımız ve vurdumduymazcılığımız işin cabası. Moral kaynağı Nereden bakılırsa bakılsın, artık Türkiye, özellikle enformasyon ve tepki gösterme bakımından çağın icabını yaşıyor. Yani, taşlar hem yerinden oynuyor, hem de değer yargıları yavaş yavaş yuvasını buluyor. Umut verici bu yeni süreçte, işi kişisel baza oturtmak istemediğimizden şahıslardan bahsetmek istemiyoruz. Ancak, doğru bilgiye ulaşmak, demokratik hakları istemek ve kullanmak, tabuları yıkmak adına isimleri altın harflerle yazılacak şahsiyetlerimizin artık var oluşu bile büyük bir moral kaynağı olarak değerlendiriliyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.