Hazreti Mevlâna’ya muhabbet

Sesli Dinle
A -
A +

Bu hafta Hazreti Mevlâna Muhammed Celaleddin Rumi’nin vefatının 749. yıl dönümü idi. Ne yazık ki son dönemlerde bu büyük veli ya hakkında çıkarılan iftiralarla gündeme geldi veya sema gösterilerine alet edildi. O ve eserleri sanki dünyamızdan çekildi gitti. TV’lerde doğru dürüst tek bir programa rastlamadım.

 

Sözlerim fehmin kadardır kıl nigah

 

Hasretim fehm-i sahiha ah ah

 

Diyen Hazreti Mevlâna sanki bu günleri işaret ediyordu.

 

Osmanlılarda başta padişahlar olmak üzere devlet büyükleri ve ilim adamları bu büyük mutasavvıfın eserlerine ve bilhassa Mesnevî’sine büyük itibar göstermişlerdir.

 

Osmanlı hanedan ailesi Kayılar, Anadolu’ya ve Söğüt’e geldiklerinde Hazreti Mevlâna Konya’da idi. Muhtemelen Osmanlı ailesi ile irtibatı vardı.

 

Bu irtibat belirgin bir şekilde Yıldırım Bayezid Han döneminde başlayacaktır. Şöyle ki:

 

Germiyanoğullarının üçüncü hükümdarı, Şah Çelebi unvanı ile bilinen Süleyman Bey’dir. O, Cahşadan Mehmed Bey’in oğludur. Mehmed Bey’in Hazreti Mevlâna’ya karşı çok büyük bir muhabbeti vardı. Oğlu Süleyman’ı henüz on sekiz yaşında iken Hazreti Mevlâna’nın torunu Sultan Veled’in kızı Abide Mutahhare Hatun ile evlendirdi. Süleyman Şah’ın bu evlilikten Hızır ve İlyas adlı iki oğlu ile Devletşah Hatun adlı bir kızı olmuştu. 

 

Süleyman Şah, babasından sonra 1387 yılında Germiyan beyliğinin başına geçti.

 

O, yardımseverlikte sınır tanımayan kerem sahibi, cömert bir kişi idi. Öyle alçak gönüllü idi ki, yanında kullar kulluğunu unutur, onlarla oturur kalkar ve yer içerdi. İnsanların hataları konusunda bağışlayıcı, halka karşı âdil ve devletin idaresinde tavizsizdi. Birliğin gücüne inanır Müslümanların ittifak içinde olmasını isterdi.

 

Bir gün Germiyan Beyi Süleyman Şah, oğlu Yakub Bey’i huzuruna çağırdı. Kendisine çeşitli konularda nasihat ettikten sonra:

 

“Oğul! Bu Osmanoğulları dini güçlü kılmada, İslâm'ın hizmetinde çok ileri gittiler. Görünüşe göre sonu hayırlı olan saltanatları da uzun süre devam edecektir. Onlara güvenmek ve bağlılık iyi neticeler sağlar. Can bedende iken, ömürden geri kalan kısa günlerde bu soylu aile ile hısımlık kurmak dostluk ve muhabbet dileklerimi yerine getirmek başlıca emelimdir” der.

 

Bu niyetle Sultan I. Murad Han’a haber göndererek kızı Devletşah Hatun’u Şehzade Yıldırım Bayezid ile evlendirmek dileğinde bulundu.

 

İki devlet arasındaki kız isteme görüşmelerini büyük âlim İshak Fakih yürüttü. İşte bu evlilik sayesinde Yıldırım Bayezid'in oğulları ve torunları Mevleviliğe ait bir terim olan “Çelebi” unvanıyla anıldılar.

 

Osmanlı Devleti’nde hükümdarlar ile Mevlevilik bağlantısının II. Murad Han döneminde başladığı bilinmektedir. II. Murad Han’ın Mevlevî Emir Âdil Çelebi’nin muhibbi olduğu rivayet olunmaktadır. Padişah, Edirne’de bir Mevlevihane inşa ettirmiş ve Mevlâna’nın soyundan beşinci evladı Celaleddin Çelebi ile altıncı evladı Cemaleddin Çelebi’yi Edirne’ye getirtmişti. Yine Şeyh Şücâeddin Karamânî için bir mescid ve zaviye kurdurmuştu.

 

II. Murad Han hayatında sıkı bir derviş gibi yaşamıştır. Oğlu adına kendi arzu ve isteğiyle tahtından feragat eden tek padişahtır. Rahmet-i ilahiyenin yağması için kabrinin üzerinin açık olmasını vasiyet etmiştir.  

 

Fatih Sultan Mehmed’in de gençliğinde babası ile beraber Mevlevi Âdil Çelebi’ye intisap ettiği ve saltanatı yıllarında mektuplaştığı söylenmektedir.

 

 

 

Hazreti Mevlâna’nın kerameti

 

Osmanlı padişahlarını en çok etkileyen Mevlevi şeyhi Enis Recep Dede’dir. Padişah ve vezirlerin saygı ve bağlılıklarını kazanmış ve çoğu üzerinde nüfuz sahibi olmuştur.

 

Enis Recep Dede, 1674 yılında vefat eden Neşâtî Ahmed Dede’nin yerine Edirne Muradiye Mevlevihanesine şeyh oldu. Altmış seneyi bulan şeyhliği sırasında beş padişahla yirmi sadrazamın onun manevi dairesine girdiği söylenir.

 

IV. Mehmed Han, II. Süleyman Han, II. Ahmed Han, II. Mustafa Han ve III. Ahmed Han ünlü Mevlevi şeyhi Enis Recep Dede’nin sohbetlerinden istifade etmiş ve feyz almışlardır. Sadrazam Koca Râgıb Paşa ile Şeyhülislâm Çelebizâde Âsım Efendi de onun müritleri arasında yer almıştır.

 

Sultan III. Selim, Hazreti Mevlâna’ya meftundu. Döneminde Mevlevihaneler tamir edilmiş, vakıfları arttırılmış ve birçok kişi padişahın teveccühünü kazanabilmek için Mevleviliğe girmiştir.

 

Devrin en büyük şairi olan Mevlevi dedesi Şeyh Gâlib (1757-1799) ile Sultan III. Selim çok samimi arkadaş olmuşlardır.

 

Padişah, Şeyh Galib’i çok severdi. Ekseriya, saraya davet eder, onunla sohbetler yapardı. Hükümdar bu sohbetlerde tamamen merasim, teklif ve tekellüfü kaldırmıştı. Bir gün kendisi ile görüşürlerken Selim Han:

 

“Şeyhim bana Hazreti Mevlâna’nın bazı kerametlerini söyler misiniz?” dedi. Şeyh Galib:

 

“Aman efendimiz, bir iradesiyle orduları, donanmaları harekete getiren, üç kıtada yaptığı fütuhat ile muazzam bir ülkenin sahibi bulunan sizin gibi bir hükümdarın benim gibi âciz bir dervişe bu derece iltifat etmesi Hazreti Mevlâna’nın en büyük kerameti değil midir? Daha nasıl bir keramet istiyorsunuz” diyerek cevap vermişti.

 

Sultan III. Selim, bazı yazarlarca kalıbıyla Osmanlı tahtında oturduğu hâlde gönlüyle Mevlevi postunu seçen bir derviş olarak tarif edilmiştir.

 

Sultan III. Selim gibi Mevlevi olan Sultan II. Mahmud (1808-1839) da Mevlevi şeyhlerine çok büyük itibar göstermiştir. Mevleviliğe her türlü desteği veren II. Mahmud Han, baba tarafından Hazreti Mevlâna’ya mensup bütün çelebilere her yıl Konya mukataasından yüklü miktarda yardım yapılmasını emretmişti. Yenikapı ve Galata Mevlevihaneleri ile Hazreti Mevlâna’nın türbelerini de tamir ettirmişti.

 

Abdülmecid Han da fırsat buldukça mevlevihaneleri ziyaret eder ve Mevlevilere destek olurdu. Devrinde Hazreti Mevlâna’nın en önemli eseri olan Mesnevî’nin öğretimi maksadıyla Fatih’teki Murad Molla Dergâhı’nda Dârü’l-Mesnevî açılmıştır (Şubat 1844). Buraya devam edenlere ilk olarak verilen “mesnevîhânlık” icâzeti merasimine Sultan Abdülmecid de katılarak talebelere hediyeler dağıtmıştır. Gelibolu, Bursa ve Kütahya Mevlevihaneleri onun döneminde tamir edilmiştir.

 

Abdülaziz Han da Mevlevi idi ve Sadreddin Çelebi’ye mensuptu.

 

Keza Sultan Reşad Han ise Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Selâhaddin Dede’ye bağlıydı. Sultan V. Murad için de böyle bir rivayet vardır. Hatta oğluna şeyhinin ismini vermişti.

 

 

 

Zamanın asıl padişahı!

 

 

 

Osmanlı padişahlarından III. Murad ve I. Ahmed Han’ın Hazreti Mevlâna’ya sevgisini izhar ettiği gazelleri vardır. III. Murad Han, Hazreti Mevlâna’nın Konya’daki Mevlevihane’yi genişleterek derviş hücrelerini yaptırmıştır. O, divanında yer alan bir şiirinde Hazreti Mevlâna’ya duymuş olduğu sevgiyi şöyle ifade etmişti:

 

Sultan Murad varmak ister,

 

Hâkine yüz sürmek ister

 

Can özler görmek ister

 

Görelim Molla Hünkârı

 

Osmanlı padişahları içinde çok genç yaşında olmasına rağmen tasavvufa en meyilli padişahlardan biri I. Ahmed Han’dır. O, Aziz Mahmud Hüdai’nin yanı sıra Konya Mevlevihanesi Şeyhi Bostan Çelebi’yi (v. 1630) çok sever ve saygı duyardı. Bir gazelinde Hazreti Mevlâna’ya karşı olan samimi hislerini çok güzel bir şekilde dile getirmiştir. Nitekim son beytinde kendisine, “Ey Bahti! Hazreti Mevlâna’nın kulu kölesi ol. Zira mana tahtında oturan zamanın asıl padişahı odur” diye seslenir. Padişahın gazeli şöyledir:

 

 

 

Mesnevîsin işidüp Hazret-i Mevlânâ’nın

 

Gûş-vâr oldı kulagumda kelâmı ânun

 

 

 

Def ü ney nâle kılup Mevlevîler itdi semâ’

 

Eyledük yine bugün zevkini biz devrânun

 

 

 

Emr-i Mevlâ ile bir himmet ide Mevlânâ

 

Gele ayaguma hep kelleleri a’dânun

 

 

 

Cedd-i a’lâlaruma himmet ide gelmişdür

 

Ben de umsam ne ‘aceb lütfını ol sultânun

 

 

 

Bahtiyâ bendesi ol Hazret-i Mevlânâ’nun

 

Taht-ı ma’nîde odur pâdişehi devrânun

 

 

 

TEFEKKÜR

 

Sırr-ı men ez nâle-î men dûr nist,

 

Lîk çeşm ü gûşrâ an nûr nist.

 

Hazreti Mevlâna

 

(Gerçi benim sırlarım feryatlarımdan uzak değildir.

 

Lakin her gözde onu görecek nur, her kulakta onu duyacak kudret yoktur.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.