Son damla!

A -
A +
Bardağı yüzlerce damla doldurur fakat taşıran son damladır. Bu damla bazen bir söz bazen bir hareket olur.
 
Nice vaka çıkaracak hadiseler geçiştirilir, üstü örtülür ve hatta önemsiz görülür. Fakat son damla basit bir hadise de olsa taşmaya sebep olduğu için bir anda en mühim konu hâline gelir. Önemli olan onun son damla oluşudur.
Çoğu kez onun son damla olacağını önceden anlarız ve taşırmamak için çok dikkat ederiz. Bilhassa karşılıklı ilişkilerde bu dikkat göze çarpar.
 
Fakat toplumsal meselelerde nedense bu konuda daha dikkatsiz davranırız.
Hâlbuki basiret sahipleri, bu tarz felaketle neticelenecek konularda hızla son damlaya doğru gidildiğinin farkındadır.
 
Buna rağmen herkes birbirini suçlama derdine düşer. Son damlaya bile bile yol alınır.
 
Tarih bu tip hadiselerle doludur. Önemli olan ibret alabilmektir.
 
Bakınız 28 Haziran 1914 Pazar günü, dünyada her zaman görülebilecek cinsten bir cinayet işlenmişti. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun vârisi Fransuva Ferdinand Saraybosna ziyaretinde eşi ile birlikte suikast neticesinde hayatını kaybetmişti. “Saraybosna Suikastı” olarak anılan bu hadise tarih metinlerine Birinci Dünya Savaşını başlatan kıvılcım ve Avrupa’ya düşen gök gürültüsü olarak tanımlandı. Zira bu suikast Birinci Cihan Harbi için son damlaydı. Nitekim Saraybosna suikastının üzerinden tam bir ay geçtikten sonra 28 Temmuz 1914’te dünya bir ateş çemberinin içerisine düştü. Dört yıl süren bu savaş ilk dünya savaşı olarak nitelendirilecektir...
 
Oysa tarihte böyle yüzlerce olay vuku bulmuştu. Fakat bu defa bir dünya savaşının çıkacağı belki otuz yıldır gözleniyordu. Silahlanma ve bölünmeler ona göre yapılıyordu. Nitekim II. Abdülhamid Han da tahttan indirildikten sonra; “böyle bir savaşı yirmi beş yıldır bekliyordum” diyecekti. Fakat ne yazık ki artık saltanatta değildi. Zira hedefte Osmanlının yutulması da vardı.
Keza 12 Eylül İhtilalinden önce Kenan Evren’in bir mektubu, darbe için son damlanın yaklaştığı haberini vermişti. Fakat dönemin siyasileri mektup kime yazıldı tartışmasıyla günlerini geçirmişler ancak darbe olunca uyanmışlardı!..
 
17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta işportacı bir gencin kendini yakmasıyla başlayan hareket, nice ülkeleri etkileyen son damlanın yerine geçecekti. Çok geçmeden Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da pek çok ülkeye yayılan halk protestoları “Arap Baharı” olarak nitelendirilmişti.
 
Öyle ki bu protestolar yüzünden Muammer Kaddafi, Hüsnü Mübarek ve Zeynelabidin bin Ali gibi uzun yıllar iktidarda bulunan liderler siyaset sahnesini terk etmek durumunda kaldılar. Netice ise halkların beklentisinin çok ötesinde olacak ve sadece küresel güçlerin işine yarayacaktı.

Tehlikeli adımlar!

Taksim Gezi Parkı olayı da böyle bir hareketin fitili idi. Türkiye’de büyük karışıklıklar çıkarılacak, hükûmet devrilecek, iç çatışmaya yol açılacak ve sonunda ülkenin bölünüp paylaşılması ile tamamlanacaktı.
 
Aslında Türkiye’deki son damla hareketi başarılı olsa bugün Orta Doğu bambaşka bir hâle bürünecekti. Artık İslam ülkeleri denen devletler, Papalığın tayini ile belirlenen bir halife tarafından dizayn ediliyor olacaktı. BOP tamamlanmış ve İsrail “arz-ı mevud” denen idealine neredeyse ulaşmıştı.
 
Türkiye’nin, birilerinin o son damlayı döküp bardağı taşırmasına fırsat vermeden müdahalesi bu süreci akamete uğrattı...
 
Bakınız ABD ve İsrail buna rağmen davasından vazgeçmemiş farklı metotlarla saldırılarını başlatmışlardır. Gazze’nin nihai işgali için son damlayı, İran, Hizbullah ve Hamas içindeki bir kısım ajanlarına kendileri attırmışlardır. İsrail’in son saldırısına zemin hazırladığı 7 Ekim gününü, bir yıl önceden kendisinin planladığı, "demir kubbe"yi devre dışı bıraktırdığı ve festival alanını kendi jetleri ile vurduğu artık net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Bu itibarla bardağı taşıran son damlanın sonuçları hiç beklenmedik olaylara gebe olabilir. Sizin elinizle sizin ipinizi çekebilirler.
 
Pazartesi akşamı Türk sporunda böyle bir hadise yaşandı. Gerçekten spor adına üzücü ve esef verici bir hadise olarak tarihe geçti. Belki ilk kez böyle bir hadise dolayısıyla maçlar süresiz tatil edilmişti...
 
Peki bu durum son bir damlacık olarak mı görülüp geçiştirilecek. Neyin son
damlası olduğu incelenmeyecek mi?

Şiraze bozuldu!

Bakınız Türk sporunda uzun yıllar içerisinde yaşanmış varsa şike, mafya veya hatır şikesi faaliyetlerini bir yana bırakıyorum FETÖ olayları sırasında Fenerbahçe’yi küme düşürmeye kadar gidecek olan hadise asla bir şike vakası değildi. Türkiye’de Gezi olayları gibi büyük karışıklıkların fitilini ateşleyecek ve mevcut hükûmeti devirecek bir operasyondu.
 
Buna rağmen 3 Temmuz 2011 yılında Fenerbahçe’ye çekilen bu büyük operasyonun üzerine tam olarak gidilmedi. Adli soruşturmalarla lastik gibi uzatıldı. Bir anlamda büyük resim ortaya çıkarılmadı. O günün nice sorumluları, bugün mühim noktalarda olmaya devam ediyorlar.
Keza 4 Nisan 2015 gecesi Fenerbahçe otobüsünün kurşunlanmasının failleri ortaya çıkarılmadı.
 
Hakemlerin FETÖ yapılanması içerisindeki rolleri hiç araştırılmadı. Maçlara etkileri eşelenmedi!..
 
Nihayet son senelerde oynanan maçlarda hatalar iyice ayyuka çıkmaya başladı.
 
BJK’li Josef de Souza’nın gelecekteki tehlikeleri işaret eden sözleri üzerine sünger çekildi.
 
Fenerbahçeli Oosterwolde boynu kırılırcasına yere indirilirken sarı kart bile çıkarılmadı. Anadolu kulüplerinin aleyhine verilen kararlar hiç irdelenmedi.
Bir anlamda adaletsizlik ayyuka çıktı.
 
Galatasaray’ın bir yöneticisi, “Bu ligi bitirtmeyiz” diye meydan okurken, “sen kimsin” denilmedi.
 
Fenerbahçeli başkan, hakemleri millete havale ederken hakkıyla sorgulanmadı.
 
Trabzon’da hakeme karşı girişilen ağır saldırılar ve hakemlerin rehin tutulması karşılıksız kaldı.
 
Yorumcular her hafta hakem çetesinden bahseder oldu. Hakemlerin birinin oyuncağı olduğu vurgulandı. Bahis çetelerine kadar iş dayandı.
 
Peki bütün bunların sorgulanması, çözümlenmesi, varsa yanlışlıkların
giderilmesi, hakem hatalarının önünün alınması kime aitti? 
 
Elbette ki bu görev Futbol Federasyonunun üzerinde idi.
 
İstifa etmelidir!
 
TFF bu konuların üzerine neredeyse hiç gitmeyerek ve eyyamcı gibi durarak bardağı Ankara’da oynanan maçta işte bu son damla ile taşırttılar. Şimdi bütün suç bardağın son damlasında mı olacak?
 
Bu son damla elbette ki, Türkiye’nin spordaki imajını büyük ölçüde sarsmıştır. Dünya medyası bu saldırıyı en ağır ifadeler ile manşetlere çekmiştir.
 
Normalde futbol maçlarının süresiz ertelenmesi, aslında böyle bir olayın sonucu olamaz. Evvelce belki bunun on katı şiddetinde olayların yaşanmış olmasına rağmen böyle bir karar alındığını hatırlamıyorum.
 
Bu olayda da sorumlular en büyük cezayı almalıdır. Asla birileri devreye girerek hafifletme noktasına gitmemelidir.
 
Ancak yıllardır vuku bulan nice hadiseleri sümen altı yaparak ciddiyetle değerlendirmeyen ve sonunda bu noktaya kadar getiren TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi ve ekibi orada bir dakika dahi durmamalıdır. Açıkçası bu son damlaya onların basiretsizliği ve vurdumduymazlığı sebep olmuştur.
Sporun başındaki adamların adil davranışları ve hakemlerin tarafsızlığı elzemdir. Kitleleri her an tetikleyebilecek hususlarda gaflet olmaz. Yoksa takımının yenilgisine hazımsız davranan bir kişi, ferdî olarak her zaman, ani, hatalı hareketler yapabilir. Onlara en ağır cezayı vererek netice alırsınız.
Fakat bir şehrin ve sosyal medyada on binlerce kişinin böyle esef verici bir vaka sonucunda memnuniyet duyarak hareket etmesi düşündürücü değil midir? İşte bu durum nice yanlış ve hatalı hareketlerin görmezden gelindiğini ve artık önlenemez noktaya ulaştığını gösteriyor. 
 
Öte yandan futbol maçlarını bir anda süresiz tatil etmek neyin çözümüdür? Aslında bu durum da çözümsüzlüğün ve işin başındakilerin şirazeyi kaybettiğinin kanıtıdır. Gerçi vazgeçildi; ama göreceksiniz önümüzdeki günlerde bu karar da çok tartışılacaktır.
 
Spor bakanının çok daha önceden olaylara el atması, futboldaki bu tehlikeli gidişi Federasyon başkanı Mehmet Büyükekşi ile görüşmesi ve dikkatini çekmesi gerekirdi. Hatta bütün kulüp başkanları ile oturup değerlendirmesi lazımdı diye düşünüyorum.
 
Yine Sayın Cumhurbaşkanının, hükûmetin ve spor bakanının, sporu bu noktaya getiren gelişmeleri dikkatle değerlendirmesi ve son hadiseyi sadece bir saldırı vakası diye geçiştirmeyip tedbirler alması önemlidir. 2011 yılından beri Türk futbolunun içine çekilmek istendiği kaos görülmelidir.
 
Aziz Yıldırım’ın bir dönemki feryadı unutulmamalıdır. Zira "bahar" diye lanse edilen olayların dahi, "zemheri"den beter kışa dönüştüğü bir çağda yaşıyoruz.
 
Mehmet Büyükekşi ve ekibinin bu saatten sonra sıhhatli karar alabilme ve huzursuzlukları ortadan kaldırma imkânı kalmamıştır. İstifa Türk sporunu rahatlatacaktır. Ancak kimsenin gözünün yaşına bakmayıp adaletin sağlanması da şarttır. Yoksa daha büyük tartışmaların yaşanması kaçınılmaz olacak ve bu işten başka türlü kazanç bekleyenlerin iştahı daha da artacaktır.
 

TEFEKKÜR

Varsa aklın re’y ü tedbirinde noksân eyleme,
Çünki noksân eyledin takdîre bühtân eyleme!
 
(Varsa aklın görüş ve tedbirinde hata yapma,
Mademki yanlış yaptın, dönüp kadere iftira atma!)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.