İhracatımızın ne kadarı tehlikede?..

A -
A +
 
 
Avrupa'da baş gösteren enerji krizinin ihracatımıza yapacağı etki konusunda henüz kimsenin elinde yeterli bir veri yok. Enerji-Yoğun sektörler artan maliyetler sebebiyle rekabet avantajlarını kaybettiklerini söylerken, bazı sektörler de Avrupa'ya göre daha düşük maliyetlerin verdiği cesaretle yola devam ediyor. Demek ki ihracatımızı maliyet, parite gibi unsurlardan çok karşı taraftan gelecek talep olumsuz etkileyecek.
Bu sebeple doğrudan doğruya dayanıklı tüketim mallarındaki ya da perakende piyasasına sunulan ürünlerdeki talep düşüşlerine dikkat kesilmek gerekiyor. Örnek vermek gerekirse, mobilya, tekstilin bazı kolları, beyaz eşya ve elektronik ürünlerini sayabiliriz. Hatta otomotiv ve yan sanayi için de bu uyarıyı yapmakta fayda görüyorum. Demir-Çelik zaten uzun bir zamandır sıkıntıda.
Euro Bölgesinde işsizlik ve hayat pahalılığı yan yana gelip üzerine resesyon eklenirse, ihracatımızın bir talep şoku yaşaması mümkün. Sebebi basit: Geçen yıl ihracatımızda ilk 5'e giren ülkelerin 4'ü Avrupa ülkesi imiş. Bu yılın ilk altı ayında ise ilk 5'te 3 Avrupa ülkesi var. Sadece AB ülkelerine ihracatımızın %30'undan fazlasını yapıyoruz, bir de İngiltere gibi AB üyesi olmayan ülkeleri eklersek ihracatımızın hemen hemen yarısını massediyor desek yanlış olmaz.
Yavaşlayan Avrupa Ekonomisi karşısında Türkiye'nin ihracatı üzerine yazılmış epeyce makale var diyebilirim. Ancak sıkıntı gözle görülür hâle geldi bile. Rakamsal gelişmelere göre, temmuz ve ağustos ayı itibarıyla özellikle Avrupa pazarındaki yavaşlamanın etkileri hissedilmeye başlandı. Örneğin; sanayi ihracatı bu aylarda geçen yıla göre miktar bazında geriledi. Bereket versin fiyat artışları sayesinde değer cinsinden gerilemedi ama yavaşladı. Sadece hacim bazında değil, miktar bazındaki takibin ne kadar önemli olduğu buradan ortaya çıkıyor...
 
Bazı sektörler avantajlı olabilir...
 
Maalesef gelirlerin önemli kısmı avro, maliyetlerin oldukça büyük kısmı dolar cinsinden olduğu için bu sürecin kârsızlık ve büyüme sıkıntıları getireceği açık. Döviz kazandırıcı faaliyetlerin önemi döviz rezervlerimizin durumu ile beraber ele alındığında "hayati" bir nitelik kazanıyor. Kurların artmaması için ödünç aldığımız rezervlerden Ocak-Ağustos döneminde 75 milyar dolar civarında satış yapıldığını gösteren analizler ortalarda dolaşırken, ihracatımızın hız kaybetmesi korku filmi kıvamında bir ortam hazırlıyor diyebilirim. Turizm gelirleri sayesinde yavaşlayan rezervden döviz satışlarının sonbahar ve kış aylarında artması beklenmeli.
Bu arada iyi haber de verelim; Avrupa'nın bu durumundan faydalanacak sektörler de var. Can Fuat Gürlesel bu sektörleri şöyle tarif etmiş: "Ana metal sanayi, metal eşya sanayi, kimya sanayi, tekstil sanayi, kâğıt ve orman ürünleri sanayi, plastik ve kauçuk sanayi, cam-seramik-çimento gibi mineral ürünler sanayilerinde Türkiye’den ilave tedarik yapılacak gibi gözüküyor." Eğer üstat haklı çıkarsa önümüzdeki dönem anılan sektörler için heyecanlı zamanlar yaşanacak demektir...
Yine de talebi tam olarak kesinleştirmeden kapasite arttırmak için hamle yapmasınlar. Hatta mümkünse yüklü talepleri doğru dağıtsınlar ve hiçbir müşteriye cirolarının %25-30'un fazlasını teslim etmesinler. Aynı şartı tedarikçileri için de uygulamaları gerekir. Aksi takdirde tüm hayat şartlarını 1-2 firmaya bağlamış olurlar. Bir anda artan satışlar sebebiyle oluşan keyif, ihtiyatlı davranmaya engel olmamalı.
Türk insanı kötü günlerde ayakta kalmayı başarıyor. Bu bir alışkanlık biliyorum. Ancak bunun sebebi iyi günleri doğru yönetmeyip bol bol kötü gün oluşmasına yol açmaktır desem yanlış olmaz...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.