Niyet okuma veya oyunu okuma: Analist-ekonomist farkı...

A -
A +

Çeyrek milyon civarında sosyal medya takipçim olduğu gibi ben de binlerce kişiyi takip ediyorum. Sadece kendi ülkemde değil, dünyanın birçok yerindeki kıymetli dostlarımı ve hiç tanımadığım analiz ve uzmanları, ayrıca meslektaşlarımı takip etmekteyim. Takip ettiğim insanların önemli bir kısmı analist olduğu için, piyasalarda neler olduğunu en doğru şekilde onlardan öğreniyoruz. Kripto paralardan borçlanma kâğıtlarına, emtiadan hisse senetlerine kadar hangi hareketlenmeler olmuşsa, bunların analizini kendi üsluplarına göre detaylı şekilde yapıyorlar. Ancak piyasa davranışlarının kaynağı konusunda, belki de odak acıları sebebiyle, tam olarak bir bilgilendirme yaptıklarını söyleyemeyeceğim. Belki temsil ettikleri kurumlar ile yatırımcılar arasında analizleri sebebiyle bir tartışma ya da sürtüşme yaşanmasını istemiyorlar. Belki de serbest piyasa şartlarında kurulan dengeye saygı gösteriyorlar. Bilemem...

 

Serbest piyasa şartları var ise, yatırımcıların davranışlarını rasyonel ya da rasyonel olmayan şekilde tarif etmek doğru olmaz elbette. Böyle bir piyasada doğal olarak beklentiler satın alınır gerçekleşenler satılır.
Ancak ekonomistler böyle değildir. Bilimsel kimlik taşıyan insanlar genellikle meselenin asıl kaynağına bakarlar. Eğer ortada bir problem varsa problemin çözümü söz konusu problemi oluşturan kaynağın anlaşılmasıyla çözülebilir. Yani hastalığın teşhisini tam olarak ortaya koyan, reçeteyi de doğru yazar.

 

Elbette söylediğim bir eleştiri değil. Analistler ne olduğunu anlatıp bundan sonra ne olacağını anlamaya çalışırlar. Onlar için mesele çözüm değil para kazanmak isteyenlere doğru bilgilerin aktarılmasıdır. Ekonomist ise para kazanan insanlara hizmet etmek yerine, ihtimal dahilinde olan senaryolara göre toplumsal fayda için çözüm üretmeye çalışır. Yani birilerinin para kazanması için ekonomi kurmaylarını yaptığı hataları görmezden gelemez. Ayrıca birileri para kazansın diye bilimin dışında yönlendirme de yapamaz. Buraya kadar eğer mutabıksak, yazının geri kalanına hazırız demektir...

 

Özellikle yabancı finans kuruluşlarının farklı ülkeler için yazdıkları raporlara bakınca, imza sahibi olan analistlerin doğru öngörüde bulunamadıklarını görüyoruz. Bunun sebebi ekonomiyi ya da piyasaları siyasetten, diplomasiden, sosyal gelişmelerden, nüfus hareketlerinden, tüketim kalıplarındaki değişimlerden azade görüp, buna göre modellemeler yapmalarıdır. Hâlbuki iktisat statik değil dinamiktir, uzun yıllar biriken gelişmeler umulmadık bir anda trendlerde kırılma meydana getirir. Söz konusu kırılmaları disiplinler arası bilimsel bir yaklaşımla ele almadan öngörebilmek mümkün değildir.

 

Kredi kartı harcamalarının analizinden, büyümenin birleşenlerine kadar her gelişme veya parametre mutlaka siyasi, sosyal, toplumsal gelişmelere açıktır ve çoğu zaman bire bir etkilenirler. Sırf bu sebeple bu yıl 70’e yakın yerel ve genel seçim yapılacak dünyamızda, söz konusu seçimlerde neler yaşanacağı konusunda uluslararası finans kuruluşlarının hazırladıkları raporları ciddiye almakta zorluk çekiyorum. Çünkü Türkiye’deki genel seçimlerle alakalı yazdıkları raporların hiçbiri tutmadığı gibi, en az şans verdikleri ihtimallerin tamamı gerçekleşmişti. Bunun sebebinin “güdümleme” olmadığını düşünmek istiyorum.

 

Uluslararası finans kuruluşlarında çalışan arkadaşların çoğu analist kimliklerinin gereği olarak, piyasalar haricindeki konular ile ilgili olacaklardan çok olmasını arzu ettiklerini yazıyorlar. Yani tam olarak güdülendirme anlamına gelmeyen ama “gönlümden geçen aslan budur” tarzındaki bir yaklaşım gösteriyorlar. Hâlbuki piyasa gelişmeleri konusunda bu şekilde bir yaklaşım göstermiyorlar. Ekonomi Yönetiminin aldığı kararların neticesinde piyasaların geldiği durumu ve yakın gelecekte gideceği istikameti çoğunlukla isabetli bir şekilde öngörüyorlar.

 

Bir kez daha belirteceğim: Siyaset ve diplomasinin etkisinde veya hükûmet kontrolünde seyreden piyasalardan bahsediyorsak analistlerin isabetli öngörüde bulunmaları imkânsız hâle geliyor ve bu yüzden bazen çalıştıkları kurumların müşterilerini yanlış yönlendirebiliyorlar. Bu sebeple verdikleri mesajları şöyle okumak gerekiyor:

 

- Falanca ülkenin Merkez Bankası faiz kararını şu şekilde açıklayacak. (İnşallah böyle açıklar yoksa müşteriler zarar edecek.)
- ⁠Seçim sonrası enflasyonla mücadeleye devam edilecek. (Etseler iyi olur hatta böyle yapmazsanız küseriz.)
- ⁠Falanca ülkedeki seçimler şu şekilde neticelenecek. (Biz böyle istiyoruz...)
ABD’den Türkiye’ye, Almanya’dan Japonya’ya hep bu şekilde açıklanan raporlar doğal olarak bir süre sonra revize ediliyor. Ekonomistlerin bir farkı da burada ortaya çıkıyor.
Ekonomistler analistler gibi niyet okumaya çalışmaz, önce oyunu okumaya çalışır. Çünkü sadece bir tarafın niyetiyle arzu edilen hedefin gerçekleşmeyeceğini gayet iyi bilirler. Bu sebeple oyunu okumak karar alıcının niyetini okumaktan daha önemlidir.

 

Tabii ekonomistler geçmişten gelen tecrübeler doğrultusunda karar alıcıların neler yapabileceğini de okuyabilirler. Bu sebeple bazen kendilerini tehlikeye atarak, atılacak muhtemel hatalı adımlar konusunda uyarı yaparlar. Merkez Bankalarının açıklama metinlerinin veya maliye bakanlarının söylemlerinin içinde bulunmayan, gizlenmiş niyetleri de açığa çıkarırlar. Elbette bu durum ülkedeki ekonomi kurmaylarını, siyasetin bir kısmını ve yetkili ağızdan yapılan açıklamalara göre yatırım yapmış olanları kızdırır. Ancak bilim insanı gerçekleri söylemek zorundadır ve bazen problemlerin kaynağını tespit ederken potansiyel problemleri önlemek için kariyerini tehlikeye sokabilir. Sürekli pasta yemekten hoşlanan sağlığı bozuk bir patronun yanında çalışan hasta bakıcı gibi, neredeyse bütün gününü “yapma etme” demekle geçirir. Analist bunu yapmaz, çünkü yapamaz. Onun görevi siyaseti kızdıracak yorumlar yapmak değil, müşterileri memnun edecek ve kâr ettirecek yorumları yapmaktır. Bu çizginin üzerine çıkan birçok analist işinden olmuştur.

 

Özetle ekonomistler belki de analistler gibi iş kaybetme kaygısı çekmeden rahat yorum yapabildikleri için şanslılardır ama siyaset kurumunun hoşlanmadığı söylemlerin sahipleri sosyal medyada vahşi tepkilere maruz kalıp, üzerinde çok çalıştığı iktisadi fikirleri anlatmakta zorlanacağı bir sürece girebilir. Aynen bir sanatçının eserlerini sergileyeceği bir yer bulamaması gibi, tiyatrocuların sahne bulamaması gibi, ekonomistin de düşüncelerini aktaracağı bir yer bulamama ihtimali her zaman vardır.

 

Son bir farkı da şu şekilde izah edeyim: Ekonomist doğruyu söylemek, analist ise haklı çıkmak zorundadır. Eğer çalışmalar haklı çıkmak üzerine yapılmaya başlanmışsa, o zaman algı ile gerçek arasındaki makas açılmaya başlar. Ekonominin alternatifler bilimi olduğu unutulur, tarafsızlık kaybolur ve gönülden geçen neyse o yazılmaya başlanır. Bu sebeple ekonomistler, çeşitli senaryolara göre reçeteler yazarken, “olmazsa olmaz” prensibi ile hareket etmez. Bir ülkede siyasi iradenin yaklaşımlarının ekonomik kararlar üzerindeki etkisini gayet iyi bildikleri için ortaya çıkan sorunlara sadece iktisat cephesinden tedavi önermez. Analistler ise, para ve maliye politikasıyla her şeyin düzeleceğini düşünür... Özetle yukarıdaki örnekte olduğu gibi, “pasta yemesen daha iyi olur” der ve bırakır. Ekonomist ise pastayı yedirmeyecek kişidir. Bu sebeple eleştirilerini korkusuzca yapar, ya da yapmalıdır desem daha doğru olur. Eğer fikirlerini açıklayacak bir mecra bulabiliyorsa mutlaka bir dinleyen çıkar. Çoğu zaman yazdığı reçetenin ya da uyarının sadece küçük bir kısmı ciddiye alınsa bile hiç kimse fark etmeden büyük faciaların kıyısından dönülmüş olur.

 

Şunu da bilmek lazım: Her şeyi saat gibi işleyen bir ülkede para kazanma ihtimali konjonktüreldir. Çünkü sakin piyasalar genellikle “over regulated” yani aşırı mevzuatlanmıştır. Fırsatlar için sabırlı olmak gerekir. Eğer piyasalar bir ülkede sürekli dalgalanıyor ise, burası genellikle yapısal reformlarını tamamlayamamış, tam demokrasiden önce tam piyasa ekonomisine geçmiş bir ülkedir. Dolayısıyla risklidir, elbette kazanç büyüktür ama ertesi sabah ne olacağını kimse kestiremez. Dolayısıyla bu tip ülkelerde modeller çalışmaz. Analistlerin model kurarak yaptıkları büyüme, enflasyon, faiz ve döviz kuru tahminleri de bu sebeple tutmaz, sürekli revize edilir.
Finans kurumlarının raporlarını yazanlar belki de “niyet okuyan” uzmanlar yerine “oyunu okuyan” uzmanlardan destek alsalar daha isabetli analizler yapabilirler diye düşünüyorum...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.