"İnşaallah yenilerini dinlemekle şerefleniriz. Şunu bil peşini bırakmam, devam edeceğiz. Merak edilecek çok mevzu var, biliyorum."
Büyüklerimizin pek kıymetli zamanlarını kötü bir şeyle değil de, iyi haberlerle meşgul ettiğimiz için, hamd ediyorum, şükrediyorum Rabbime...
- Eee... tesadüf değil, büyük bir tevafuk bence.
- Olmayacak şeyler oldu vesselâm...
- Allah adamlarına hizmet etmenin bereketi belki de.
- Bir tasarruf muhakkak ama filmi çekilen mübarek zatların mı, yoksa başka evliyâlardan mı onu bilmem.
- Arife tarif gerekmezmiş efendim...
- Estağfirullah! Eee...
- Efendim!.. Burada Kadir Savun'un, sonra Nevin Aypar'ın Ayşe Şasa'nın durumlarını, Ermeni bir ailenin imanla şereflenmesini, diğer tövbekâr sanatçıların hâllerini yazmıştım. Onları daha önce anlattığımız için tekrar etmeyelim.
- İnşaallah yenilerini dinlemekle şerefleniriz. Şunu bil peşini bırakmam, devam edeceğiz. Merak edilecek çok mevzu var, biliyorum.
Öldüm öldüm dirildim,
Yaşları gizli sildim,
Hizmetin kıymetini,
Şahid olunca bildim!
***
Serin, koyu lacivert güz gecesinin bol yıldızlı semâsı altında Yenibosna, sanki gündüzki heyecanlardan, gürültülerden yorulmuş gibi baygın ve sâkindi. İhlas Yuva Sitesinde tek tük açılıp kapanan asansör kapılarının tıkırtıları da olmasa ortalık oldukça sessiz sayılacaktı. Birçok daire pencerelerinden, sokak lâmbalarından sızan sarı, beyaz ışıklar, kurumuş yaprakların hasır gibi kapladığı kaldırımları aydınlatıyor, koyu uzun, kısa gölgeler, karanlık geometrik şekiller hâlinde yayılıp gidiyordu. Yalnız başıma C-3’ün ikinci katındaki oturma odasının yarı açık penceresi önünde, bir gölge gibi hareketsiz düşünüyordum. Kafam mâziyle haşır neşirdi. Koskocaman otuz sene... Dile kolay bir ömür, fiilen film işleriyle uğraşmıştım.
"İşte Enver Abimizin film talimatı" deyip o günlere gittim…
Elimde Enver abimizden gelen sağ üst köşeye isimlerinin yazılı olduğu antetli kâğıt var. Hasret ve muhabbetle bakıyorum;
“90 kaset, 90 film” kelimelerinin üzerine nâzik bir çizgi çekilmiş, sonra da altına; “60 kaset, 60 film ve 60 gün test yayını yapılsın” yazılı tarihî notu aldığım günden beri bana bir şeyler olmuştu. Yerimde duramamış, bütün sebeplere yapışarak bu mühim emri; tâvizsiz ve noksansız yerine getirmeye çalışmıştım.
Pek günahkâr bir kulum Abim,
Mesuliyetim omuzlarımda yük...
Ben nefsimle dövüşeceğim,
Düşmanım dağlar kadar büyük...
Yavuz Bülent Bakiler’in bir şiirinden esinlenerek yazdığımı tekrar ettim sessizce.
Atacak kurşunu kalmayınca tüfeğini yere çarparak kırıp ve bir tufan gibi üzerine hücum eden düşmana karşı kalemleriyle karşı durmuş Anadolu’nun şanlı kahramanlarından biri, şimdi başka bir cephede, farklı metotlarla iç ve dış düşmanlara karşı varını, yoğunu seferber ediyordu.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...