Bakan beyin huzuruna hürmetle biri geldi, müsaade istedi...

A -
A +

Umumi konuşma biter bitmez yarınki işlerin talimatını verdi: "Möhteremler, Şehitlik hıyabanındaki Türk câmisinde Cumâ namazını kılınacak..."

 

 

 

Son akşam yemeğini; devlet ve Haydar Aliyev adına eniştesi, sanayi bakanı verdi. Her yemekte olduğu gibi o yemekte önce bir şiir okudu, aklımda kaldığı kadarıyla:

 

 

 

Sen için yürehten yanan menim,

 

Sen beni sev, men seni sevim,

 

Men seni severah yanim dutuşim,

 

Glasik aşk neyse onu diyim...

 

 

 

Ardından da uzun bir nutuk çekildi tabii.

 

Bazı satır başları:

 

"İyi imkânım olsaydı, Bişr-i Hafi filmini çoğaltır, her Azeri evine bir de video alıp her gün akşam sabah seyretmeleri için emir verirdim!"

 

"Türkiyeli kardeşlerimiz bizi unutmamışlar, bizler de onları hiçbir zaman unutmayacağız!"

 

“Bütün film platolarımız, TGRT’nin kendi yeri, sanatçı ve yönetmenlerimiz TGRT’nin birer ferdi gibi emirlerindedir. Ne zaman isterseler istifade edebilirler. Bu hususta bizim tarafımızdan hiçbir ücret talep edilmeyecek, maddi ve manevi her türlü kolaylık sağlanacaktır.”

 

Bu konuşma esnasında hesapta olmayan şeyler de oldu. Mini bir saray güzelliğindeki lokantanın bahçesindeki yemekte yapılan konuşmaları dinlerken, bakan beyin huzuruna hürmetle biri geldi, müsaade istedi;

 

"Efendimiz!" dediğinin dışında bir şey duymadım.

 

Umumi konuşma biter bitmez yarınki işlerin talimatını verdi:

 

Möhteremler:

 

1) Şehitlik hıyabanındaki Türk câmisinde Cumâ namazını kılın.

 

2) İran konsolosluğuyla da görüşün. Onlar da buna benzer bir organizasyonun içinde olmak istirler. Üç gardaş devlet birlikte yeni bir organizasyon planlayın.

 

3) Hususi imâl edilmiş, Haydar Aliyev’in resminin bulunduğu, imzalı vazolardan her bir kardeşimize birer tane hediye tagdim edilecek.

 

4) Hazar kıyısında çay içmeden gitmeyin.

 

5) Ateşgâhı, eski Bakü’yü, Şeyh Yahya Şirvani hazretlerinin türbesini, müzeyi mutlaka ziyaret edin, gezin.

 

6) Ragıp Efendi ve arkadaşlarını mutlaka 'kârhanaya' götürün.

 

Bu kelimeyi der demez Yücel Çakmaklı, Çetin Tunca, Necdet Tok “kıh kıh” gülerek dışarı çıktılar. Bakan beyin yanı başında mosmor olarak kalakaldım.

 

O ise hâlâ, gayet ciddi olarak konuşmasına devam ediyordu. Kafam karmakarışıktı; "Bunlar ne biçim insanlarmış? Benim dindar biri olduğumu bildikleri hâlde, hâlâ bu tür şeyler konuşuyorlar! Bu ne biçim devlet, ne biçim bakan? Hele şunların ikram edecekleri şeylere bakın!" deyip kendi kendime hayıflanırken Prof. Tevfik İsmailov yanıma yaklaştı kulağıma; “İntikam öyle değil, işte böyle alınır Rağip efendi!" deyince jeton düştü bende. Biraz rahatlamıştım ki, Rasim Baleyev devreye girdi:

 

- Efendim, yarınki programımızda ‘kârhaneyi gezme' meselesini Ragıp Bey yanlış anladı. Müsaade ederseniz izah edeyim.

 

- Yanlış anlaşılacak ne var ki?

 

- Efendim, malumunuz; bizim burada alışveriş merkezlerine, ticaret yapılan ve kâr getiren yerlere; ‘kârhana’ diyoruz. Bu kelime Türkiye’de ise 'kadın pazarlanan yer' mânâsına geliyor. Ragıp Beyin yüzünün kızarması ondandır.

 

- !!!

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.