"Kusura bakmayın Ragıp Bey! Bize 'okuma yazma bilmeyen Erzurumlu er fıkrası' anlatmıştınız ya, işte onun rövanşıydı bu!.."
Bu sefer bana döndü:
- Siz de kusura bakmayın Ragıp Bey! Bize 'okuma yazma bilmeyen Erzurumlu er fıkrası' anlatmıştınız ya, işte onun rövanşıydı bu. İstanbul'da sizin bize yaptığınızın intikamı! Eee… neylersin ki etme bulma dünyası!
- Ben size illa da fıkra anlatacağım demedim ki… Onu da ısrarla siz istediniz.
- Yücel Bey “mutlaka anlattırın" dediği için biz de meraklanmıştık. Bize taş atılacağını nereden bilecektik?
- O Yücel Beyin bir tuzağıymış, kabak benim başıma patladı.
Hazırmış yeşil çardak,
Meşrubat dolu bardak,
Azerbaycan insanı,
Ne kadar da fıkırdak...
Bakan dahil herkes gülmekten kırılıyordu. Meğer konuşma esnasında yanına gelen; bu meseleyi bilhassa dile getirmesini istemiş, bakan bey de bu numarayı bilerek yapmışmış. Tabii bununla kalınsaydı iyiydi. Bakan beyin ısrarı üzerine, "Erzurumlu okuma yazma bilmeyen er" fıkrasını bir daha anlatmak mecburiyetinde kalınca bakan açıklama yaptı:
- Aslında burada bir hakikate dikkat çekiliyor. Müslüman Türk toplumunun ruhuna ters düşen zorlamalar, o malum kelimeyi söyletiyor. Bize zor gelse de hakikati kabullenmek lazım. Rasim Bek ele Türk gardaşlarımıza bir fırka da sen anlat.
- Peki, efendim: Kedim zamanlarda birçok bilmiş tacir, soğanın ne olduğunu bilmeyen uzag, geri qalmış bir ölkeye soğan aparır.
Soğanın dadı, bu ölkenin sakinlerinin çok hoşuna gelir.
Onlar tacire bir tay qızıl verirler.
Tacir vetenine gelir, her yerde öz feraseti ile öyünür ve aldığı qızıllar haqgında danışır.
Başqa bir tacir bunu eşidir.
Tamahı onu rahat burakmır.
O, hemin ölkeye sarımsaq aparmaq niyyetine düşür;
“Sarımsaq soğandan hem bahalı, hem de dadlıdır” der.
O, ele de edir.
Uzaq ölkenin sakinlerine sarımsaq soğandan da artıq hoş gelir.
Çok fikirleşirler ki, bu tacire teşekkürlerini nece bildirsinler?
Ahırda ona iki tay soğan bağışlayırlar.
Gülüşmelerle oldukça neşeli ve hoşsohbet bir yemeği daha geride bırakıyorduk o akşam.
Yılanı delikten çıkarmak için,
Siyaset ilmiyle tatlı söz lazım.
Kişi hidayete kavuşmak için,
İlim, irfan, lazım tatlı söz lazım!
İçi îmân dolu, temiz öz lazım.
Sebat lazım, sabır taşı örmeye,
Şükür lazım, rahat ömür sürmeye,
Aşk lazım, şevk lazım hakkı görmeye,
Onu da batıldan ayırmak lazım,
Baştakiyle olmaz, kalbde göz lazım.
Zaman durmaz, devam eder akmaya,
Vakit olmaz, dönüp geri bakmaya,
Güç yeter mi aşk ateşi yakmaya?
Yetişir mi bilmem kalemim yazım.
Temiz olan kalbe akkor köz lazım.
***
İLK FİLMİMİZ ve İLK TEPKİ
Kocaman binaların, büyük iş hanlarının gölgesinde bir an durup soluklanıyor, sonra devam ediyorum yürümeye. Yeni açılmış ve ancak yayaların işine yarayan bir sokak arasından ilerleye ilerleye, kendimi Molla Fenari Cami-i şerifinin yanında buldum. Uzun zaman basının merkezinden ırak olmuş, gazeteden ve arkadaşlarımdan ayrı düşmüş olduğumu yapılan tadilatlardan anlamıştım.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...