Torunum, kitabın kapağını kapadı, arkasına yaslandı. Ellerini dizlerine koydu, başını çevirdi: "Bana mı gülüyorsun dedeciğim?" dedi.
Şen şakrak bahara, hayata lakayt kalamıyordum. Tek tük sokağa çıkanlar köşelerdeki gölgelerde kayboluyordu. Karşımda, bir kanepeye uzanmış torunum, manzara desenli kapağını gördüğüm bir kitap okuyor. Hafif aralı pencereden, çiçek, toprak, deniz kokuları, şehir ambiyansı fısıltıları getiren serin bir rüzgâr giriyordu. Epey zamandır suskun öyle kendi âlemindeydim...
Kitabın krem rengi sayfalarından gözlerini ara sıra ayıran torunum, alttan alttan da bana bakıyordu. İlk filmimiz, ilk oyuncular, yaşadığım garip ve komik hatıralar elimde olmadan tebessüme sebep oldu. Kendi kendime gülümsediğimi görünce torunum birden, bir iki dişi çıkmış küçük ağzını açtı. Gayr-i ihtiyari esnedi. Pamuk gibi ak elini zeytuni saçlarına götürdü, hafifçe dokundu, derinlere dalıp bir an düşündü. Çocukça esnedi. Galiba bir şey diyecekti ama nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Arkasındaki aralık pencereden giren tatlı esinti onu ikaz ediyor, kuşların cıvıltıları, çiçek ve bahar kokuları hayallerinden, koparıyor, uyandırıyordu. Yavaş yavaş kitabın kapağını kapadı, arkasına yaslandı. Ellerini dizlerine koydu, başını çevirdi:
- Bana mı gülüyorsun dedeciğim?
- Sana niçin güleyim güzel kızım?
- Peki, kendi kendine gülene ne denirdi?
- Şey! Bana mı dedin?
- Başka kim var?
- İhtiyarlar; hatıralarıyla…
- Tamam devamını ben tamamlayım: "… gençler ümitleriyle yaşarlar…”
- Maşallah güzel kızıma. Neler de bilirmiş?
- Sık sık diyorsun da ondan.
- Ne bileyim eskilere daldım. Bir başrol oyuncumuz bir kandilde telefon etmişti. Yaşça da benden büyüktü. “Ragıp abi kandilini tebrik ederim, ellerinden de öperim.” Ben her ne kadar da; “Sakın öyle deme! Ben kim, eli öpülecek adam kim?” desem de o bildiğine devam ediyordu.
- Gülmende haklısın dedeciğim. Yalnız o oyuncuyu merak ettim, kimmiş?
- Demem!
- Niçin?
- Bana hususi olarak dediğini, başkalarına söylediğimi duysa pek üzülür de ondan. Sen olsan üzülmez misin?
- Sırlarımın duyulmasını istemem.
- İşte aynı his.
- Tamam da peki, Enver abimizin ev verdiği aile ne oldu?
- Uzun zaman gidip gelmedik.
- Çok yazık!
- !!!
Ne demeliydim? Bilemedim.
Bir müddet bu aile zihnimi çok meşgul etti. İçimden; “Bir arayıp hâl hatır sorayım” demek geldi. Aradım. Telefona kızı çıktı. Sesimden tanıdı:
“Ragıp Amca, babam hasta yatıyor” dedi.
“Nerede yatıyor, nesi var?” diye soracaktım ki; baktım telefonda Enver Aşkın var. Meğer ismimin geçtiğini duyunca, kızından telefonu istemiş;
“Ragıp Abim benim! Sesini duymak ne saadet! Şişli Etfal Hastanesinde yatıyorum. Biraz nefes darlığım var. Hakkın çok geçti. Helâl et” dedi. Ben de “varsa hakkımı helâl ettim” dedim. Ondan da helâl etmesini istedim. Karşılıklı helâlleştik.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...