Biliyorlardı ki Gemlik bugün bir başka güzellikteydi... Göğüslerinde çatırdayarak alevlenen sımsıcak ateşin olağanüstü ışıltıları gözlerine yansıyordu...
Dağlara kar yayılır,
Kar üstünde kayılır,
Çarşıya inme sakın!
O da bizden sayılır.
Yol yorgunluğu, yaşanan sıkıntılar kimsenin umurunda değildi. Onlar, sımsıcak yuvalarından, bütün zorluklara rağmen çıkıp Gemlik’in bir köşesinde 36 sene önceki arkadaşlarına kol kanat germeye, cana can olmaya, muhabbet almaya, sevgi vermeye, kısacası; ömürlerine ömür katmaya gelmişlerdi. Aşağılık nefislerini yenmeye, gecikmenin, geçmişin intikamını almak üzere and içmişlerdi sanki. Göğüslerinde çatırdayarak alevlenen sımsıcak ateşin olağanüstü ışıltıları gözlerine yansıyordu. “Hakikaten Dumlu Ortaokulunun küçük bir sınıfındaki arkadaşlarımla birlikte miyim?” diyen güngörmüş tecrübeli beyler ve hanımefendiler, hayat arkadaşlarıyla âdeta bir rüya görüyorlardı. Farkında olmadan etini cimciklediği (çimdiklediği), kirpiklerinin arasından sızan billurdan damlacıklar sıcak kaldırımlara düştükçe içimizdeki sevinç daha bir katmerleniyordu. Buğulanmış gözlerdeki hasret ve sevinci görmeye değerdi.
Biliyorlardı ki Gemlik bugün bir başka güzellikteydi. Birbirlerinin karşısına muhabbetten çıldırmış hâlde çıkan bu yiğitlerin sayısı her geçen saat artıyordu. Tek başlarına on adama denk olan bu yiğitler, geçtikleri, gezdikleri yerlerde, tozpembe ideallerinden bir yol çiziyorlardı. Onların gizli silahları; şüphesiz karşılıksız muhabbetleriydi, onların rüyaları bugün hakikat olmuştu.
İşte iyiliğe, yardımlaşmaya, dayanışmaya susamış, arkadaşlıkta fâni olmuş, hasretle, muhabbetle yanan bir avuç cengaverler:
Nihat Kızıltunç: Hele bir düşünün; ta Bağdat nere, Gemlik nere? İki günlüğüne o kadar yolu tepip geldi ve ertesi günü geldiği yere döndü. Bu fevkalâdeliğin adını siz koyun lütfen. İlk defa tattığımız taze hurmaları, hurma şerbetinden yapılmış çok hususi tatlıları saymıyorum.
Ömür Kurdulu: İki yeğeniyle birlikte ta Erzurum’dan İstanbul’a, ordan da Gemlik'e gelebilme zahmetlerine katlanan fedakâr…
Türabi Karataş; Çorum'dan Ankara’ya, oradan da kardeşiyle birlikte hayat arkadaşını alıp gelenlerden. Leblebi çeşitlerini yemekle bitiremedik. Bilmem nasıl teşekkür edeceğiz bu cömertliğine.
Hasan Karataş: O da abisini yalnız bırakmamış, hanımını alıp düşmüşler yola. 36 sene sonra kimleri, ne hâlde göreceğiz merakıyla...
Selami Çetin: Hiç durur mu? “İki kişi geliyorsa biri de ben olurum" deyip düşüyor yollara.
Sadrettin Çöğender: Hayat arkadaşını alıp ta İzmir'den gelmiş, yetmemiş 36 sene sonra gördüğü hocasını bırakmak üzere yönünü İstanbul'a çevirerek büyük bir kadirşinaslık örneği sergileyenlerden.
Zeki Şener: Kibar, beyefendi kardeşimiz... ta Erzurum’dan yollara düşmüş, "arkadaşlarımın gayretleri boşa gitmesin" diye…
Bak geliyor şişmanlar,
Sözlerine pişmanlar,
Uyumlu hâlimizi,
Çekemiyor düşmanlar!
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...