"Böyle cesaretli gençleri görünce istikbale ait ümitlerim artıyor..."

A -
A +
"Mustafa Enes yeğenimi tebrik ederim. Herkesin akıl edemediği bir inceliği gördü ve tereddüt etmeden de söyledi."
 
Doktor Nefise Hanımın sualine; Mustafa Enes'im o kendine has heyecanlı hâliyle parmak kaldırdı. Sınıftaymış ve Doktor Nefise de öğretmeniymiş gibi davranıyordu. Yine imdadımıza yetişmişti nereden, nasıl bağ kurabildiyse “Nefise Naz ablama benziyor biraz…” dedi.
- Mustafa Enes yeğenimi tebrik ederim. Herkesin akıl edemediği bir inceliği gördü ve tereddüt etmeden de söyledi. Böyle medeni cesareti olan gençleri görünce istikbale ait ümitlerim artıyor. Bunlardan ne kadar çok olursa o kadar da iyidir. Yetişkin olanların sadece muhakemeleri değil, meseleleri anlama biçimleri de farklı: Eğer büyüklere “Güzel bir ev gördüm, kırmızı tuğlalı; pencerelerinden sardunyalar sarkıyor, çatısında leylekler yuva yapmış, balkonda kumrular oynaşıyor...” dersem nasıl bir evden söz etmekte olduğumuzu anlayamazlar, anlasalar da basit köy evi gibi bir şey tasavvur eder, maksada kavuşamazlar. Ne zamanki onlara “Beş milyonluk bir ev gördüm,” dersem, işte o zaman bize “Oo, ne kadar güzel bir evmiş!” diye gözlerini koca koca açıp imrenerek biraz da kıskanarak bakarlar. Çocuklardaki safiyet her şeyi olduğu gibi görüyor, fazla bir şey ilâve edip çıkarmaya ihtiyaç duymuyorlar. Oysa büyükler tecrübelerine istinaden yorum yapıyorlar, onun için de çocuklarla müşterek bir noktada buluşamıyorlar. Kuşak çatışması denilen şey de burada başlıyor.
- !!!
- Söz kuşak çatışmasından açılmışken bir durumu kısaca arz etmek isterim müsaadenizle. Gençler, ihtiyarlar her iki kuşak da kendine düşen vazifelerini yerine getirirse, kuşaklar arasında çatışma kalmaz veya asgariye iner. Cemiyetlerde her şahıs “Yalnız ben yaşamıyorum, başkaları da var. Onların da en az benim kadar dertleri, elemleri, korkuları, beklentileri, inanma ve ibadet etme ihtiyaçları, çeşitli mevzularda düşünceleri, hayatı rahat yaşama isteği, şahsi ve insanlık hakları var...” diye düşünüp ona göre de davranabilseydi bütün problemler ortadan kalkar veya hafiflerdi. Hoşgörü ve başkalarını kendi yerine koyma gibi ahlakî değerler yerleşirse bir cemiyette, ailede, herhangi kurum ve kuruluşta insanlar birbirine itimat eder. Emniyet arttığı gibi huzur ve saadette o derece çoğalır.
Bu konuda son sözü Sevgili Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) bırakalım: “Küçüklerimize şefkat, merhamet etmeyen, büyüklerimize hürmet göstermeyen bizden değildir…”
- !!!
- Gelelim videosunu seyrettiğimiz bu ufaklığa. Onun ismi: Nadetta. Sık sık eteğini çekiştirdiği hanımefendi annesi: Maria. Sandalyede oturan ve ayaklarını üst üste atmış bıyıklı olan ise Baba Yusuf. Şimdi diyeceksiniz ki “Alman isimlerinin yanında Yusuf ismi de ne oluyor?” Sabırla dinlemeye devam ederseniz kafanızda oluşacak bütün suâllerin cevaplarını vermeye çalışacağım biiznillah. Buna rağmen hâlâ cevapsız sual kalırsa onları da sorarsınız. Gözden kaçan şeyler olmuş olabilir. DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.