“Efendim ben TGRT'de, Mehmet Emin Tokadî hazretlerinin filmini seyrettim, hissiyatım kabardı, ağladım ağladım, mahvoldum!.."
Abimizin hayatında mühim yer tutan kaset ve film işlerimizde bizzat çalıştığını ve bizi yönlendirdiğini burada bir daha itiraf ettikten sonra, farklı şekilde onun sohbetlerinden nakille filmlerin seyirciler üzerindeki müsbet tesirini, yaşanmış hâdiselerden birkaçını burada paylaşarak anlatmak istiyorum. İnşâallah maksat hasıl olur.
Enver Abimiz bu sohbette, TGRT'nin ne hayırlı hizmetlere vesile olduğunu anlatıyorlar:
"Allah Allah! Hanımannem (kayınvalidem) bu sabah kahvaltıda anlattılar.
Dün bir kadıncağız, telefon etmiş, demiş ki:
“Efendim ben TGRT'de, Mehmet Emin Tokadî hazretlerinin filmini seyrettim, hissiyatım kabardı, ağladım ağladım, mahvoldum! O kadar gözyaşı döktüm ki anlatamam. Nihayetinde o mübarek zatı yerinde ziyaret etmeye karar verdim. Kabristanı biliyordum, fakat mezarlıktaki yattığı yerini bilmiyordum. Ertesi gün kabristana gittim. Yemin ederim ki, kabristandan bir beyaz entarili, nur yüzlü, böyle mütebessim, sevimli bir zat çıktı. 'Kızım' dedi, 'ben Mehmet Emin Tokadîyim. Beni herkes bilmez. Çok ziyarete geliyorlar ama senin gibi aşkla gelen az! Hep gelenler, olmadığım bu yerde ziyaret ediyorlar. Fakat ben burada değilim. Gel sana hakiki yerimi göstereyim’ dedi ve o, önden gitti, ben arkadan. Mezarlığın içinde bir ağaç vardı, o ağacın altına geldi, 'işte benim yerim burası' dedi ve kayboldu. Oturdum oraya, ağlaya ağlaya Enver Abi'ye duâ ettim. Bize bu filmi seyrettirdiği için TGRT'ye duâ ettim" diyor. Tabii o aşkla giderse bir kimse, bu büyükler insanı boş döndürmezler.
Ve Hanımanne kabristanı anlatıyor, diyor ki:
“Bu film yayınlandıktan sonra; gelen, giden pek çok, âdeta insan kaynıyor.”
Enver Abilerin anlattığı bir başka hatıra:
Yine Aziz Mahmud Hudâyi hazretlerinin radyo tiyatrosu şeklinde hazırlanan kasetini yapıp gazetemizle okuyucularımıza dağıtmıştık. O sıralar da Bursa'ya gitmiştim. Aziz Mahmud Hudâyi hazretlerinin hocası Muhammed Üftâde hazretlerinin kabrini ziyaret ediyordum. Tam kabrin başında bir adamcağız oturmuş duâ ediyordu. Beni görünce dikkat kesildi, dedi ki:
"Mahmud bu mu?" Ben de dedim ki:
"Hangi Mahmud'u soruyorsun? Yoksa, Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerini mi soruyorsun?"
"Hah, işte onu söylüyorum..." dedi. Ona izah etme ihtiyacı duydum.
"Bu onun hocası. Esas kendisi Üsküdar'da" dedim. Anladım ki, bu bizim kaseti dinlemiş. O zaman TGRT yok. ‘Söylesem mi, söylemesem mi?’ diye düşünürken, orada olanlardan biri;
"Efendim bu zat, bu kaseti hazırlayan Enver Ören'dir" dedi. Adam pek heyacanlandı:
"Öyle mi?" dedi. Yeminle söylüyorum, döndü kabrin başına, aynen anlatıyorum;
“Yâ Rabbî, bunlara fütuhat ver, yâ Rabbî, bunlara fütühat ver" diye duâ etti.
Ben de;
"Âmîn, yâ Rabbî! Muhammed Üftâde hazretlerinin hatırına bu duayı kabul et" dedim. Sonra;
"Nerede yatıyor, bunun talebesi Aziz Mahmud Hüdâyî?" dedi.
"Onu ne yapacaksın amca?" diye sordum.
"Ben Antakyalıyım. Bak yollara düştüm. Ben o zata âşık oldum, onu arıyorum" dedi.
Ben de “O zâtın türbesi İstanbul-Üsküdar'dadır. Orada herkes tanır, sen oraya git” dedim…"
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...