"Bu hemşehrilik, bize aydınlık bir dünyanın, ebedî saadetin ufuklarını aralayacakmış meğerse. Nereden bilebilecektim ki?"
Personel müdürümüz Muhlis Bey:
- Hadi gözün aydın askere çağrılıyorsun!
- Aaa! Nereden çıktı yahu, sırası mı?
- Sen öğretmen olarak askerliği yapmaya müracaat etmemişsin!
- Aklıma bile gelmedi.
- O zaman hadi, hayırlısı.
- Deme ya!
- Maalesef, geçmiş olsun…
- ELVEDA ÇOK SEVDİĞİM DUMLU. Elveda arkadaşlar! Ver elini kışla!
- Çok heveslenme!
- !!!
Evet, çok heveslenmiyordum lakin yapabileceğim bir şey de yoktu. Bir iki hafta sonra Ankara'ya imtihana, oradan da İzmir Narlıdere yedek subay mektebine uğurlandım.
Tayinim de Kıbrıs'a çıktı.
Bir gün alay kâtibi;
"Komutanım, burada hemşehrin var, ismi Merih… Soyadı; Gülerman, tanıyor musun?" deyince,
"Yok tanımıyorum, tanıştır bizi" dedim. O da arayıp buldu konuştuk, tanıştık. Hemşehriliğimiz nüfus cüzdanının doğum yerine Erzurum yazmasından kaynaklanıyormuş. Babası subayken Dumlu’da dünyaya gelmiş...
Bu hemşehrilik, bize aydınlık bir dünyanın, ebedî saadetin ufuklarını aralayacakmış meğerse. Nereden bilebilecektim ki?
"Vâki olanda hayır vardır" sözü böyle tecelli ediyordu hayatımın bu mühim safhasında.
Merih Abimiz, yanında getirdiği "Seâdet-i Ebediyye" kitabını hediye etti. Ben de bütün boş günlerimi onu okumakla geçirmeye başladım. Okudukça kafamdaki karışıklıklar bir bir dağılıyor, cevapsız sorular cevap buluyordu. Âdeta sevincimden uçacak gibiydim.
Ömrüm okumak yazmakla geçmişti ama böylesine bir eser hiç okumamıştım. Her bir kelime, cümle demirden leblebi gibi içime oturuyordu. Kısa zamanda binyüz küsur sayfa kitabın tamamını okudum. Açlığım hiç dinmiyor, tekrar tekrar yine okumak isteği duyuyordum. Çöllerde susuzluktan kavrulanın suya kavuşması misâli içtikçe içiyor yine kanmıyordum.
"Yâ Rabbî! Verdiğin nimetlere nihayetsiz kere nihayetsiz hamd olsun! İyi ki askerliğimi tecil ettirmemişim, iyi ki başka bir alternatif seçmemişim, iyi ki müracaat etmeyi unutmuşum..." diyor, başka bir şey demiyor, hâlime hamd ediyordum defalarca.
Deme şu niçin şöyle?
Bir nicedir ol öyle,
Bak sonuna, sabr eyle,
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse, güzel eyler...
Hiç kimseye hor bakma,
İncitme, gönül yıkma,
Sen nefsine yan çıkma,
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse, güzel eyler...
Mümin işi, renk olmaz,
Âkıl huyu cenk olmaz,
Ârif dili tenk olmaz,
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse, güzel eyler...
***
Nereden başlasam acaba?.. Bu hatıramı yazmakla yazmamak arası çok med-cezirler yaşadım açıkçası. Çünkü yazacaklarım herkesin hürmet gösterip kabullenebileceği mevzular olmayacağı gibi gelebilecek tenkit ve itirazlar da müspet yönde olmayabilir.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...