"Siz babamın öyle demesine bakmayın, çok ciddi hasta!..”

A -
A +

Amansız hastalığın pençesindeymiş Aşkın Bey kardeşim. Maddi imkânsızlıklar ve hayatın yoruculuğu ciğerlerini iflas ettirmiş.

 

 

 

Kendisini ziyaret etmek istediğimi söyleyince Enver Aşkın:

 

“Şimdi gelme, birkaç güne kalmaz çıkarım, o zaman eve gelirsin, biraz eski günlerden sohbet eder, kaynatırız. Çok özlemişim, hasretlik gideririz inşallah” dedi.

 

Vedalaşırken kızı Elif, tekrar telefonu aldı ve kısık bir ses tonuyla:

 

“Ragıp Amca, babamın öyle demesine bakma, o çok ciddi hasta!” Ben de tekrar “Geçmiş olsun” dedikten sonra, en kısa zamanda ziyaretine geleceğimi söyleyip telefonu kapattım ama içim bir hoş oldu.

 

 

 

Hayatın başındayım,

 

Daha dinç yaşındayım,

 

Eller bahar yaşarken,

 

Ben ömrün kışındayım!

 

     ***

 

Haftalardır amansız hastalığın pençesindeymiş Aşkın Bey kardeşim. Maddi imkânsızlıklar ve hayatın yoruculuğu ciğerlerini iflas ettirmiş. İyileşmesi ise bir muamma. Ailesi yanındaydı ama hayatını devam ettirmek istediği evin sahibi geçen akşam ziyaret niyetiyle uğramış evin anahtarını alıp gitmiş. Hastalığını bahane etmiş, oysa mantıklı düşünse, bu hastalık kendine de musallat olabilirdi, hatta çocuklarına, en sevdiklerinin başına da gelebilirdi. Kim kiminle, ne zaman, nerede ne olacağını bilemezdi ki. Onun için ailesi çok kıymetliydi ama kalbinin bir tarafı kırıktı ve yalnızlık hissiyatıyla dolmuş son zamanlarında.

 

Ona göre Allah için olmayan hayat mânâsızdı. Bu psikoloji içinde olmak, hastalığını da artırıyormuş. Bu sabah hastanedeki odasının camından bakarken bir çocuğun bağrışıyla kendine gelmiş. Çocuk; “Aaa! Bakın bakın bahar gelmiş!” diye haykırmış. Donup kalmış, zihninde şimşekler çakmış. Yakınındaki kerimesine “Her kış ölüme boyun eğen varlıklar baharda tazelenmekten vazgeçmiyorlar. Bu nasıl bir sabır ve yaşama azmi? İnşallah ben de tazelenir doğrulurum bu şiltelerin üzerinden!” demiş, tebessüm etmiş. Aklına çocukça bir fıkra gelmiş. Normal bir insan için doğru bir şey olmasa da ölümün kıyısına yaklaşmış birisi için istekler vazgeçilmez malumunuz. Ailesi de keyiflenmiş onun bu anlatma talebine. Zaten en son anlattığı tek fıkra da bu olmuş:

 

“Kör bir adam her gece dışarı çıkarken gaz lambasını yanına alırmış. Bir gün onu gören biri dalga geçmek maksadıyla demiş ki;

 

-Hey babalık! Sen zaten körsün! Ne lüzum var bu lambaya? Boşu boşuna bir sürü zahmete katlanıyorsun hem de!

 

Âmâ adam herkesin ders alabileceği şu unutulmaz cevabı vermiş;

 

-Doğru söylüyorsun, benim için ihtiyaç da yok, lüzum da ama senin gibi BAKAR KÖRLERİN bana çarpmaması için taşıyorum bu lambayı!"

 

Aylar sonra bütün aile ilk defa tebessüm edip keyiflenmişler eski günlerdeki gibi.

 

Sonra günlerdir kapalı tuttuğu telefonunu çekmeceden çıkarmış, açmış ve içinden gelen rakamları yazarak benim numaramı çevirmiş. Telefon çalıyormuş fakat karşıdaki açmıyormuş. Neden sonra kolu yorulmuş kendi bir tarafa telefon bir tarafa düşüvermiş, kızı Elif’in anlattığına göre.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.