Batı dünyası, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da "Arap Baharı" adıyla iddialı bir şekilde bir iklim değişikliği hareketi başlattı. Bu bir demokrasi baharı olacaktı. Diktalar bitecek, oligarşi sona erecek, firavun düzenleri yıkılacak ve bölge halkı, insana yakışır hayatlara kavuşacaktı...
Halk Tunus, Libya, Mısır ve Yemen'de bu vaadin badem çiçeği güzelliğiyle meydanları doldurdu. Önce Tunus diktatörü gitti, onu Mısır putu takip etti. Libya'nın kibir heykeli, her şeye rağmen içleri sızlatan bir sonla bu dünyadan ayrıldı. Yemenin başındaki yerinde kalamadı. Öyle sanılıyordu ki ne kadar kralcık varsa kızılcık sopasıyla kovalanacak ve yerlerine sandıkla gelen halk temsilcileri oturacak. Hiç de böyle olmadı. Aksine gündeme apansız Suriye girdi.
Bunlar malum.
Fakat sonrası da malum.
Batı, bir kere daha samimiyet imtihanını kaybetti. Bölgeye bahar değil; tersine kan, göz yaşı ve ölümler geldi. Mazlum Orta Doğulu, iki büyük haksızlığı birden yaşadı:
Batı, devlet ve kurumlarıyla Mısır'daki darbeye darbe deme dürüstlüğünü göstermedi. Suriye'de binlerce ölüm on binlere, on binler yüz bine dayanırken zalim diktatöre "dur!" demedi. Rus-İran ittifakı önünde acze düştü. Şimdi sanki ilk defa kimyevi silah kullanılıyormuş, sanki ilk defa çocuklar ölüyormuş gibi Suriye'ye müdahale mevzubahis. Üstelik bu müdahalenin mahiyeti de meçhul. Nazenin askerlerinin ayakları yere değmeden stratejik noktalar bombalanarak Beşar Esed bunaltılacak.
Senelerce BMGK denip duruldu...
Halbuki BM kararı olmadan, daha evvel Bosna'da müdahale yapılmıştı, elde bir tecrübe vardı. Buna rağmen, bu tecrübe bir türlü akla getirilmiyordu. Beklendi, beklendi ve İngiltere, birden bire "BM kararı şart değil!" diye ortaya çıktı. Oysa Ankara, kış uykusuna yatmışcasına sessizliğe gömülen batıyı uyandırmak için lügatlerde kelime bırakmamıştı.
İngiltere'nin bu sıçrayıp uyanmasını Paris heyecanla karşıladı. Washington, paketi kucağında buldu. İşgal derslerini unutmayan B.H.Obama, istemeye istemeye düğmeye basmakta. Emri vaki yapan İngiltere düştüğü yerden yeniden ayağa kalkma arayışında. Fırsatçı Fransa'nın zaten Suriye'ye ilgisi hiç bir zaman bitmedi. İngiltere ve Fransa, sabıkalı sömürgecilerdir...
Dikkat edilmesi gereken çok önemli bir konu daha var:
Şunun şurasında 2014'e üç ay kaldı. Üç ay sonra 1914 Birinci Dünya Harbi'nin, büyük felaketin 100. seneyi devriyesi. Bu bölge 100 Yıldır huzura hasret. Öyle görünüyor ki cetvelle çizilmiş hudutlar, petrole göre inşa edilmiş devletcikler, ısmarlama rejimler şöyle veya böyle değişecek.
Kısacası, bahar bir yalanmış.
Badem çiçeklerini don vurdu
Değişmeyen tek gerçek; batının muhterisliğidir.
Hatırlanmalı ki bugün 1914'de acemi demokrasi günlerimizin vahim hatalarının ceremesini çekmekteyiz. Bu itibarla iktidarı ve muhalefetiyle Ankara, fevkalâde dikkatli ve basiretli olmalı. Cesur fakat akıllı kararlar lazım.
Bu ülkede 2114'de de aynı satırlar yazılmamalı.