Geçtiğimiz yıllarda Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nden bir dâvet almıştım. İletişim Fakültesi talebelerine bir konuşma yapmamı istemişlerdi. Tespit edilen gün ve saatte sahnedeki yerimizi aldığımızda salon doluydu. Gençlerin bakışları pürdikkat üzerimizdeydi. Selâmlamadan sonra şunları dile getirdik:
-Şimdi anlatacaklarımı ilk defa duyacaksınız. Çünkü bunları daha evvel hiçbir hocanızdan işitmediniz. Hiçbir kitapta da okumadınız… Sevgili Peygamberimizin -sallallahü aleyhi ve sellem- ünvanları vardır. Onlardan en meşhuru "Muhammed’ül emîn"dir. Emin olan, güvenilen Muhammed, anlamında. Kâinatın Efendisi’ne bu ünvanı, bu sıfatı Müslümanlar vermediler. Mekke-i Mükerreme’nin müşrik toplumu verdi… "Muhammed’ül Emîn" ünvanından haberli olduğunuzu tahmin ederiz. Ama; O’na "Muhbir-i Sâdık" da dendiğini duyduğunuza ihtimal vermiyoruz. İnsanlığın Peygamberinin ünvanlarından biri de Muhbir-i Sâdık’tır. Muhbir-i Sâdık, "Sadakatle, dosdoğru haber veren" demektir. Cebrail aleyhi’s selâmın Allahü teâlâdan getirdiği vahyi alıp, olduğu gibi bütün yeryüzüne tebliğ buyurmalarına işaret. O hâlde adını koyalım; "haberci, Peygamber meslektaşıdır". Muhabir, haberi, çarpıtmadan, aslına sadakatle kitleye duyurmakla mükelleftir…
Birkaç ay evvel, bir TV’de karşılaştığımız bir iletişim profesörüyle konuşma vaktimizi beklerken bir yandan da sohbet ediyorduk. Yeri gelince şu naklettiğim hatırayı kendisiyle paylaştım. Çok memnun oldu ve "hiç böyle düşünmemiştim" deme dürüstlüğünü gösterdi. "Batılı felsefecileri takipten İmam-ı Rabbani, İmam-ı Gazali gibi yüksek âlimlerimizi tanımaya fırsatınız olmadığı için düşünemediniz" dedim.
Haber yazan haberci, yaptığı haberin her cümlesinden mes’uldür. Kezâ; yazan insan, konuşan konuşmacı da her hükmünden, her sözünden mes’uldür. Şüphesiz ki bu sorumluluk her iki dünya içindir. Haber veya makale, kitap vs. asılsızsa sadece tekzibe muhatap olmaz dâvaya, tazminata da sebep olur. Ahiret hesaplaşması ise gününü bekler. Yanlış yapan, samimiyetle özür diler, haber veya makale yahut konuşmadan mağdur olan da affederse helalleşme gerçekleşir ve o zaman bu yükten kurtulmak mümkün olur.
Hakikati, saklamak, değiştirmek nasıl vebâlse, araştırmadan-soruşturmadan dedikodulardan hareketle bir şahıs, aile veya kurum hakkında onları şüphe ve töhmet altında bırakan haber yapmak, yazı yazmak, konuşmak da öylece ağır bir vebâldir. Hâlbuki hakikat, er veya geç ortaya çıkar. Muallim Naci "Bir hakikat kalmasın âlemde Allah’ım nihan" diye tazarru ederken haklıydı. Demek ki bu mümtaz muharrir, şair ve lûgat müellifimiz de devrinde bir iftiraya maruz kalmıştı…
Müfterilik, çok kötü bir davranıştır.
Elinde kalem, dilinde kelam olanlar:
1-İnanmadıklarını yazıp-konuşmamalılar.
2- Bir insanın yüzüne karşı söyleyemeyeceklerini sütun ve ekrana taşımamalılar.
3- Şahsiyet yapmalılar.
4-Suçun şahsiliğini unutmamalılar.
5-Masuniyet karinesine riayet etmeliler.
Eğer:
Bir haberci, Peygamber Mesleği yapma şerefine talipse sıraladığımız bu umdelere her ne pahasına olursa olsun uymak zorundadır. Yalan habere imza atmaktansa işten atılmak yeğdir.
Unutmalı ki haber, yazı ve konuşmaya mevzu olan, şahsın da bir şahsiyet ve haysiyeti, ailesi ve ismi vardır. Unutulursa kader, insana "men dakka dukka" yani "çalma kapını, çalarlar kapını” hadisi şerifini icra eder. Bu işlerde evleviyetle diğerkâmlık; empati şarttır. Haber, yazı yahut konuşmadan sonra sözü edilen kişi veya kişilerden kaçılıyor, uyku uyunamıyorsa bu hâle düşenlere acınır…
Fuat Oktay Bey, son Başbakanlık Müsteşarı olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı Sisteminde de Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı yardımcısıydı. Bu vazifeyi bihakkın yaptığını hep beraber gördük. FETÖ örgütü ve terör örgütleriyle mücadele sürecinde Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’la hemahenk çalıştı. Kıbrıs’ta İsraillilere toprak satışlarını engellemede değerli hizmetler yaptı. İsveç’in NATO’ya alınmasında karşı tarafa kök söktüren hamlelerimizde mühim katkıları oldu.
Sn. Fuat Oktay’ın 40 yıllık profesyonel bir iş hayatı var. Bu sürenin 13 yılı yurt dışında çalıştığı şirketlerde üst seviyede yöneticilik şeklinde geçmiştir. Hâlen TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı ve Ankara Milletvekilidir. Bu yetişmiş isim, şu ara bir itibar suikastına maruz kaldı. İddia, haksız mülk edindiği yolunda. Layıkıyla araştırıp soruşturulmadan mal bulmuş mağribi tez canlılığıyla bir gazetede böyle bir haber çıktı. Hücuma uğrayan Fuat Oktay, vekili eliyle bunu tekzip etti. Yalanlama metni, haberi yapan gazetede aynen basıldığı gibi mahkeme de habere konu edilen iddiaların asılsızlığına hükmetti.
Sonuç şudur:
-Bir insana iftira atılmış, habercilik mesleğine kötülük yapılmıştır!
Asılsız haberi yapan gazete veya muhabir kullanıldı mı? Bilmiyoruz. Görünen o ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın yol arkadaşları vurularak hedefe yürünmek istenmekte. Bunu adı yukarıda geçen örgüt tezgâhlamış olabilir. Türkiye’nin birçok yerinde eş zamanlı olarak yangınlar çıkmasını Siyonist ajanların kundaklaması mümkün olabileceği gibi bu haber kundaklamasını da onlar hazırlamış olabilirler. Diğer bir ihtimal de "ama sizde de var!" demek için Silivri sakinine dolaylı destek vermektir.
Muhbir-i Sâdık, doğru haber veren olmak kolay değil. Mânevi değerlerden mahrum olanlar, maddiyata mahkûm olabiliyorlar.
"Hoca, talebesiyle ölçülür!" diye güzel bir sözümüz vardır. Üniversite hocaları, talebeye maddî ilimler gibi ahlâkî gerçekleri de öğretmeli.
Rahim Er'in önceki yazıları...