İç ve dış olmak üzere; İmralı’dan Suriye’ye, Gazze’den Ukrayna ve Şarkî Türkistan’a dek bir dünya dolusu gündem mevzuu var…
Sıcak gündem konularından hatta onların en başta gelenlerinden biri de eğitimde ‘Ara Tatil’dir…
Geçmiş senelerde yıllık eğitim süresi, birinci dönem ve ikinci dönem tedrisat diye ikiye ayrılır ve bu iki dönem arasında ocak sonuyla şubat başını içine alan 15 günlük bir tatil yapılır, uzun yaz ayları da şimdiki gibi tatille geçerdi. Birinci dönem karnesi alınarak girilen o 15 günlük dinlenme süresine sâde bir Türkçe adlandırmayla “15 Tatili” denirdi. Her ne sebepse daha sonra bir sömürge serpintisiyle o ibare dilimizden sürgün edilerek Türkçe’nin yüzüne çamur atılırcasına üstelik telaffuzu da zor olan “sömestir” kelimesine buyur edildi. Aralanan o kapıdan daha sonra motto’lar ve nice kelimeler, işgal ordularının neferleri gibi hayatımıza ziyan vereceklerdi…
2019’a kadar bir eğitim ve öğretim yılı, 4 ay bir eğitim dönemi, 4 ay da ikinci eğitim dönemi şeklinde olur, tatiller de belirttiğimiz gibi yaşanırdı. 2019’da her ne hikmetse ikinci dönemin ortasında mart-nisan geçişinde 7 günlük bir tatil daha ihdas edildi.
Şimdi gündem olan ve vatandaşların “ara tatil kalksın!”, “hayır kalsın!” diye ikiye ayrıldıkları tatil konusu budur.
Bu ek tatilin mevzuattan, çocukların, gençlerin hayatından çıkmasını isteyenlerin gerekçesi, eğitim bütünlüğünün, talebe kendini tam da derse vermiş iken havanın, dikkatin bozulmasıdır.
Süre, her ne kadar bir hafta ise de bu bir hafta, önceki ve sonraki iki haftayla birlikte ister istemez bir rehavete yol açtığı için söz konusu ara tatilin maarifimize maliyeti 3 haftadır. Ara tatil turizmcilerle tatil beldelerine yaramakta, ailelere yersiz ve fazladan mali külfet yüklemektedir. Ara tatil kalsın diyenlerin ileri sürdükleri kayda değer makul ve inandırıcı bir sebep yoktur.
Bu konu hakkında konuşulurken diğer ülkelerden de misaller getirilmekte. Elin ülkesinde ara tatil, olsun veya olmasın hiç de umur etmemeliyiz. Haberdar olur fakat orada olmasını veya olmamasını alıp kabul edemeyiz. O kopyala yapıştır, tercüme hatalarıyla kanunlaştır tatbikatları Erken Cumhuriyet’te Kemalizmin ayıplarından olarak tarihçilere bırakılmalı.
Biz, kendimizde derinleşmeliyiz. Son 3 asırlık geri kalmışlık enkazını kaldırmamız için hayata, bugüne ve geleceğe dair daha çok hamleler yapmak mecburiyetindeyiz. Türkiye, hâlâ olması gereken yerde değil. On büyük ekonominin içinde değil, dünyanın en büyük 5 devletinden biri değil, kişi başına millî gelirde ilk on devlet arasında yer almıyor. Kalkınıyoruz, doğru; fakat hâlâ en iddialı cümlemiz “Bölge Devleti” sözümüzdür. Bölge devleti, bölgenin karar vericisi veya karar vericilerinden biri olmak güzel ama yetmez. Nereden düştüğümüzü unutmamalıyız. Düştüğümüz yerden kalkmak hedefimiz olmalı. Biz, 2071 Cihan Devleti Kızılelma ufkuna kilitlendiysek her birimiz; yaşımız her ne olursa olsun ara vermeden, mola vermeden çok çalışmalı, çok ter dökmeliyiz. Biz, kişi başına millî gelirde, elektronikte, teknolojide, yapay zekâda, beyaz eşyada , otomobilde 20’ler sıralamasında Güney Kore’den gerideysek bunu bir mahcubiyet sebebi saymalıyız. Çünkü o Kore, Mehmetçiğin 1950’de gidip Korelileri Rus ve Çin istilasından kurtarmasıyla teşekkül etti. Güney Kore gibi Japonya ve Almanya da saydığımız ve saymadığımız nice dalda Türkiye’den çok ileride. Bunlar, II. Dünya Harbi mağluplarıdır…
Öyle ise lüzumundan fazla tatil yapmak doğru olamaz. Bu bir tembellik teşviki ve uyuşmadır. Ne yazık ki nesiller, çalışmaktan ziyade tatile özendirildi. Yıllar evvelinin politik rüşveti erken emeklilik bugün hazineye büyük meblağlarla yük olmakta…
Şu görüşteyiz:
Yoruldum, emekliyim… gibi kelimeleri, hayatımızdan çıkarabilirsek arzu edilen kalkınmayı daha çabuk yakalarız. Acı ama gerçek; 35-40 yaşlarında olan bâzı gençler, emeklilik hesabı içindeler.
Geç evlenme, tek çocuk ve erken boşanma bekamızı nasıl tehdit ediyorsa; uzun tatiller, sık tatiller ve erken emeklilik de bekamızı tehdit etmekte.
Çalışan insan, tam ustalık dönemine girmiş ve aklı ve tecrübesiyle üretim yapacakken mevzuat ona “haydi evine git!” diyor.
Adli tatil de eğitim tatili de başka tatiller de hem uzun ve hem de çok. Japonya’da tatil 15 gün fakat hiçbir çalışan 7 günden fazla tatil yapmaz diye biliyoruz. Ramazan ve Kurban Bayramlarının öncelik ve üstünlükleri apaşikâr belli. Fakat bu günler için sâdece sevinç teşviki vardır. İllâ tatil yapılacak diye bir emir yoktur. Hâlbuki bir asırdır, türlü sebeplere bağlanan bayram sayısı alabildiğine çok. Sevinçle tatili birbirine karıştırmak yanlıştır. İnsan, çalışırken sevinebilir.
Yersiz tatil, zaman israfıdır…
Kredi kartı borçlanmasıyla tatil yapmak iş bilmezliktir. Eğitim kurumlarında hummalı bir şekilde ders öğretme ve öğrenme varken sahil hayalleri görmek hayata yanlış hazırlanmaktır.
Bırakalım ek tatilleri; Millî Eğitim, çocuklarımızın gençlerimizin yaz tatillerini de düzenlemeli. MEB ve Diyanet bu konuda iş birliği yapabilir. Tatilde kitap okuyan çocuk ve genç sayısında herhâlde iftihar edilecek yerde değiliz…
Bütün bu sebeplerle “ara tatil kalksın!” diyoruz. Bir şey daha diyoruz: “15 tatil, 7 gün, uzun yaz tatili 2 ay olsun!” Hafta sonu tatili de yalnızca 1 gün yapılmalıdır.
Bu satırları okuyanlardan bizi sorgulamak isteyenler olabilir. Sütunumuzda onlarca yıldır çıkan yazılarımızla ekranlar ve diğer faaliyetlerimiz, tatil yapıp-yapmadığımıza dair sağlam vesikalardır.
Ecdadımız, çalışarak dinlenmişti. Çadır hayatından dünyaya hükmeden ihtişama böylece vardılar…
Millî Eğitim, çocuk ve gençlerimize; Diyanet, cemaate, basın ve yayın da aileye çalışarak dinlenme zevkini aşılayabilirse zincirleri kırarız. O zaman önümüzde kimse duramaz...

