Çin, Hindistan’dan sonra 1 milyar 400 küsur milyon nüfusuyla dünyanın en kalabalık ikinci ülkesidir. Han adlı Çinli çoğunluktan başka Çin’de 55 ayrı milletin meydana getirdiği 125 küsur milyon azınlık mevcuttur. Bu ekalliyet toplamı Çin, nüfusunun yüzde 9’unu bile teşkil etmemektedir. Buna rağmen Çin Halk Cumhuriyeti, Uygur Türkleri ve diğer azınlıklara anayasanın verdiği hakları tanımamakta, din, dil, ticaret gibi insan haklarını bu nüfustan sakınmaktadır.
Uygur Türklerinin "Şarki Türkistan" dediği Sincan Uygur Özerk Bölgesi, 1 milyon 828 küsur milyon km2’dir. Nüfusu, 30-35 milyon kadardır...
ABD, bugün Çin’i Soğuk Savaş dönemine nazaran daha güçlü bir rakip olarak görmekte. SSCB’nin dağılması, Çin’in işine yaradı. Nüfuzunu Afrika’ya kadar yayan, sanayi, teknoloji, askerî ve her türlü gücünü katlayan Çin, bugün dikkatlerin üzerinde olduğu bir devlettir. ABD’nin Japonya’dan sonra 749 milyar dolarla en fazla borçlu olduğu devlet Çin’dir.
Buna rağmen komünist parti yönetimindeki bu devlet, kendinden şüphelidir ve ekalliyetlerden çekinmektedir. Çekindiği azınlık unsurların başında da Müslüman Uygur Türkleri geliyor. Hâlbuki onların nüfusu ortada. Kaldı ki Çin resmî makamları, Uygur nüfusunu 7 milyon olarak gösteriyor. 7 milyon veya 35 milyon, hatta 70 milyon Uygur, ABD ile nükleer, sanayi, teknoloji, askerî, iktisadi her alanda yarışta olan ve alacaklı bulunan 1 buçuk milyara dayanmış devâsa bir Çin’e hangi ziyanı verebilir?
Uygurların ordusu, sanayiî, teknolojisi, yüksek millî geliri yok. Bu sebeple Pekin’in komünist rejim öncesi ve bilhassa Mao sonrası artan bir ürkeklikle Uygurlara yaptığı haksız muamelelerin hoş görülmesi mümkün değildir. Uygur münevverlerine, ailelerine, ibadet, ticaret ve insana dair her hususta mezalim yapılagelmektedir. Bu zulümlerden kurtularak insanca yaşama şartlarına kavuşmanın iki yolu vardır. Biri 1933-34’te olduğu gibi Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti gibi bir adla müstakil bir devlet kurmak, ikincisi de dünya kamuoyundan alınacak destekle Çin Hükûmetini, Çin Anayasasıyla Mahallî İdareler Kanununun azınlıklara tanıdığı hakları, noksansız tatbik etmeye mecbur bırakmak.
Elbette her birimizin gönlünde Müslüman Uygur Türkü’nün müstakil bir devlete kavuşma arzusu yatmaktadır. Ama vaziyet ortada. Bu hantal gücü aşıp o istiklale kavuşmak mümkün görünmüyor.
Yazı ve konuşmalarımızı takip edenler, herhâlde farkındadır. Şarkî Türkistan’ın bu elem verici durumuna çare ararken en nihâyetinde vardığımız kanaat şu oldu:
-Çin, Şarkî Türkistan’a güçlü bir özerklik vermeli. Bunu yaparsa kendisi de Uygurlar da rahat ederler. Rusya Federasyonundaki Tataristan buna iyi bir misaldir...
Akıl için yol bir.
Bu dediğimizin bir benzeri teklifi, bir Uygur ziyâlısı olan Prof. Dr. İlham Tohti de seslendirmiş. Seslendirmiş ama başına gelmeyen kalmamış!
İlham Tohti, 1959 Sincan Atuş doğumludur. Pekin’de ikamet ediyordu. Minzu Üniversitesinde ekonomi hocalığı yapmaktaydı. Uygurların Çin baskısıyla mağdur edilmesi üzerine çıkan ihtilaflara bir hâl tarzı bulmak maksadıyla düşüncelerini her iki tarafla da paylaşmak üzere 2005 Yılında "Uyghurbiz" adında Çince ve Uygur Türkçesiyle yayın yapan bir internet sitesi kurdu. Tekliflerinde Çin’in toprak bütünlüğüne atıfta bulundu. Şiddeti özendirecek telkinlerden kaçındı. Pekin’e Çin Anayasasının ve Mahallî idareler kanunlarının noksansız tatbik edilmesi hâlinde bu sürtüşmelerin oradan kalkacağını anlatmaya çalıştı. Anayasanın tanıdığı eşitliğin Uygurlara da verilmesini talep etti. Buna rağmen Çin istihbaratının hedefi oldu. Hâlbuki Sn. Tohti, ayrılık demiyor, asimilasyonu reddediyordu…
İlham Tohti, Sincan’dan kaçırılan Uygur çocukların kurtarılması, kaybolan Uygur gençlerin bulunması, din ve ibâdet hürriyetinin verilmesi, mekteplerde Uygur diliyle de eğitim yapılması, işsizliğe çâre üretilmesi, Uygur ailelerin yanına Çinli erkeklerin yerleştirilmesinden vazgeçilmesi... gibi onlarca başlık altında görüşlerini sıralıyor ve bunlara mantıklı çözüm teklifleri getiriyordu.
Buna rağmen Çin Hükûmeti, Sn. Tohti’yi bölücü saydı ve 2008 Pekin Olimpiyatlarında tutuklandı. 5 Temmuz 2009 Urumçi Olaylarından sonraysa “Uyghurbiz”, bir kere daha ve kesin olarak kapatıldı. Ama, İlham Tohti, kısa süre sonra serbest bırakıldı…
Prof. İlham Tohti, mücadelesini verirken siyâsi liderliğe soyunmadı, bu yönde ünvan kullanmadı. "Ben, iki taraf arasında köprü olmaya çalışıyorum" dediği hâlde çaresiz kalmış milleti, O’nu "Uygurların sesi, vicdanı ve lideri" olarak kabul etti. Bu kabulleniş, Çin’i rahatsız etti. 5 Ocak 2014’te bir defa daha tutuklandı. Ellerine ve ayaklarına kelepçe takılarak Urumçi’ye götürüldü ve sadece iki günlük sözde bir yargılamayla müebbet hapse mahkûm edildi. Eşyalarına ve mallarına el kondu. O tarihten beri hücre hapsindedir. Haksızlığı, bazı liderlerin kınamaları bir fayda getirmedi. Avukatların, sanığa ulaşması bile engellendi.
Sn. İlham Tohti’ye bugüne dek birçok beynelmilel kuruluş ödül verdi. Bu insan hakları ve barış müdafiî isim, daha evvel 5 defa Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. Sonuncuda ilk 5’e girdi. Şimdi 2026’daki Nobel Barış Ödülü’ne de aday gösterilmesi için “İlham Tohti İnisiyatifi” ve diğer ilgili vakıf ve dernekler çağrıda bulunmaktalar.
Nobel Barış Ödülü, 1901’den beri sulh için mücadele veren çileli insanlara takdir edilmektedir. Bu aday gösterme işinde akademisyenlerimize mes’uliyyet ve mükellefiyet düşüyor. Onların usulünce yapacakları teklif, maksadı gerçekleştirebilir.
Biz de 90 Milyon Türkiye, 300 Milyon Türk Dünyası ve 2 Milyar İslâm Âlemi’nin dâvâsıyla dertli bir kalem olarak Nobel Barış Komitesine sesleniyoruz:
-Bu hak, bu defa Barış Kahramanı İlham Tohti’nin olmalı. Lütfen hak, yerini bulsun…
Unutmayalım ki yüreğimizin yarısı Filistin ise diğer yarısı Şarkî Türkistan’dır…
Ey İlham Tohti!
Ey kardeşim…
Üzülme, çilenden şeref duy.
Allah var, gam yok!..

