Abdülhamid Düşerken

A -
A +

TRT, Yücel Çakmaklı'ya "Kuruluş" filmini çektirmişti. Çakmaklı, bu filminde senaryoya esas olarak Tarık Buğra'nın Osmancık adlı romanını almıştı. Film çok yankı yaptı, çok ses getirdi. Aslında bir tiyatro aktörü olan Cihan Ünal, Turan Oflazoğlu'nun IV. Murad ismindeki tiyatro oyunundan sonra kendini bir kere daha aştı. Yücel Çakmaklı, Kuruluş'ta çok sürükleyici bir üslupla Osmanlı Devleti'nin ilk günlerini anlatmaktaydı. Dil mükemmeldi. Eser, kurgusu, tekniği, görüntüsü ile TRT'nin yüz akı yapımlarından oldu. Bugün hâlâ STV'de gösterilmekte. Aradan 15 yıl kadar biz zaman geçtiği halde hâlâ bir çok yeni çalışmadan daha fazla seyirci topluyor. Bir TRT klasiği oldu.. TRT, daha sonra Ziya Öztan'a "Kurtuluş" isminde bir film çektirdi. Bu film, İstiklal Harbi ismindeki o mübarek tarih dilimini ele almaktaydı. Ne yazık ki film, hayal kırıklığına yol açtı. Birkaç kere seyrettiğimiz halde üzerimizde hiçbir iz bırakmamış. Acaba neden? Bilmiyoruz. Sadece korktuğumuz bir fikir var. Yoksa, Kurtuluş, Kuruluşa rakip gibi mi düşünüldü? Kurtuluş'tan sonra Ziya Öztan'a bu defa Cumhuriyet isminde bir film yaptırıldı. Bu filmi, hem sinemada hem televizyonda gördük. O da bekleneni verememişti. Her iki filmde de hiçbir masraftan kaçınılmamış fakat yakalanması gereken bir ruh ortalarda yoktu. Kurtuluş ve Cumhuriyetin birbirini tamamlayan bir projenin parçaları olduğu söyleniyordu. Öyle de olması gerekir. Ne var ki bunlar ihraç edilecek değerde sanat eserlerimiz olabilmeliydi. Bütçeyse bütçe, destekse destek. Kadroysa kadro. Her şey vardı ama ortada arzu edilen filmler yoktu. TRT bir buçuk yıl kadar evvel de yine Ziya Öztan'a Abdülhamid Düşerken diye bir film yaptırmak için yola çıktı. Veliahd Abdülhamid Efendi'nin köşkleri olan Maslak'taki kokteylde biz de vardık. O gün kimseye bir şey demedik ama kadın oyuncuyu görünce nereye varılacağını tahmin etmiştik. Abdülhamid Düşerken Bu filmin de senaryo çıkışı Nihat Sırrı Örik'in aynı isimdeki eseri. Devrin öfkeleri içinde yazılmış, tarafsız olması mümkün olmayan bir kitap. Filmi geçen hafta sinemada seyrettik. Cep tabir edilen küçük salonlu sinemalardan birindeydik. Salonun yarısı bile dolmamıştı. Yapım için yine kesenin ağzı açılmıştı. Filmde mekân, makyaj ve kostümler çok iyiydi. Fotoğraflar çok iyiydi. Dil kötüydü. Akıcılık kötüydü. İnsanda ister istemez "bitse de çıkıp gitsek" usancı hasıl oluyordu. Bu hava, seyirciye diğer filmlerde de hakim olmuştu. Filmin özeti şudur: Abdülhamid, sadece kendini ve saltanatını düşünen, halktan kopuk, evhamlı bir insandır, şehzadeler Silistre şehrinin nerede olduğunu bilmeyecek kadar cahil kimselerdir. Devrin devlet adamlarında makam hırsından başka bir şey yoktur. 31 Mart Vak'ası bir gerici ve yobaz ayaklanmasıdır. İttihad ve Terakki, kurtarıcı bir harekettir. Fakat onlarda da kadın oyununa kapılarak ihanet edenler çıkmıştır. Ne var ki hainler bir gün vatanı terk etmek zorunda kalmaktadırlar. Belli bir tarih bilgisi olmayanın filmi anlaması imkânsızdır. Film, adeta bilmeyen için yapılmıştır. Silistre'den gafil şehzade sahnesinde olduğu gibi bazı bölümler tam bir müsamere mizansenidir. Havada kalmış sahneler vardır. Dev bir bütçenin harcandığı filmde ideolojik zorlamalar yaşanmaktadır. Filmdeki kadın oyuncu isabetsiz seçimdir. Yerli yersiz yatak sahneleri devreye girmektedir. İyi oyuncu, soyunan oyuncu değildir. Seçilen kadın oyuncunun şivesi, Türkçe'si ve kültürü böylesi bir filmi kaldıracak seviyede değildir. Buna rağmen film o kadın oyuncunun üzerine kurulmuştur. Netice... Abdülhamid, gelen Harekât Ordusuna karşı askeri bir tedbir aldırmamıştır. Bu hususta paşalarının ısrarlarına iltifat etmedi. Kararı şudur. "Müslümana Müslüman döktürtmem!". Filmde bu gerçek çok uzak ifadelerle vardır. Böyle bile olsa hakikat şudur. O halde Abdülhamid, düşmemiş, kendi iradesiyle çekilmiştir. Filmse şimdiden seyircinin gözünden düşmüştür. TV'lerde yüzlerce kere gösterilen Kemal Sunal filmleri dahi sinemalarda oynasa bugün bu filmden daha fazla seyirci toplar. Abdülhamid Düşerken filminin Kurtuluş ve Cumhuriyet filmleriyle aynı projenin parçası olduğu iddiası ise inandırıcı değildir. Öyle olsaydı o dönemden başlanması gerekirdi. Bir projenin malı olabilir ama denilenin değil. Son 5 yılda yaşanan post modern darbeye hizmet fikrinin esas alındığı gibi bir rahatsızlık yaşadık...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.