Kanaatimiz o ki AYM/Anayasa Mahkemesi, uzun tutukluluk süresini -samimiyetle- bir hukuk ihlali saymaktadır. Bu sebeple kendisine gelen şikâyeti haklı bulmuş ve oy birliğiyle bir hak ihlalinin varlığını hükme bağlayıp üstüne bir de para cezası takdir etmiştir. Dâvâya bakan mahalli mahkeme, bunun üzerine ve kendisine AYM'nin gerekçeli kararı da ulaştıktan sonra tahliyeyi gerçekleştirdi.
Bir insanın yıllar ve yıllar boyu tutuklu kalmasının savunulur hiçbir tarafı olamaz. Ceza usul hukukunda tutuklama kararı istisnâîdir. Hele günümüzde elektronik tâkip imkânı varken devlet, boşuna masrafa girmekte. Bu itibarla gündemdeki kararın emsal teşkil etmesi kuvvetle muhtemeldir. Diğer taraftan tahliye, beraat kararı değildir. Tahliye edilen sanık, hüküm kesinleştiğinde çekeceği ceza kalmışsa yeniden hapishaneye alınır.
Burada görmekte ihmâl edilmemesi gereken husus; hukukun, kendine muhalif olanların bile lehine işlemesidir. AYM'nin iç hukukta AİHM/Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yerine kaim olarak ferdî müracaatları kabul etme salahiyetine sahip olması, 12 Eylül 2010 Anayasa referandumu sebebiyle mevzuatımıza girmiştir. O gün bu değişikliğin yapılması aleyhine rey verenler, bugün vaki değişiklikten istifade etmekteler. Aksini düşünelim. AYM bu yetkiye kavuşmasaydı bir sanık, mağduriyetinden bahisle AYM'ye bir şikâyette bulunamayacak ve dolayısıyla tutuklu kalmaya devam edecekti.
Şu halde; en azından mevzuattaki bu iyileştirme itibariyle uzun müddetli tutuklamalara çare bulunmalıdır. Bu tasarruf, uygulamada da kesinkes istisnâî olmalı ve süre, bir ve fakat asla üç ayı geçmemelidir. Hâkim ve mahkeme yetmiyorsa çoğaltılabilir. Mesleğinde gizli işsiz denebilecek çok sayıda hukukçu var. Emeklilik yaşını 70'e çıkartmaya kadar her türlü tedbir alınabilir.
Ne var ki Mustafa Balbay tahliyesinin bir de kekre tarafı bulunmakta. Aynen şöyle deniyor:
-Şayet cemaatle-hükümet kavgası yaşanmasaydı bu tahliye olmazdı!
Bunun AYM'ye karşı yapılan bir haksızlık olduğunu düşünüyoruz. Bu keskin cümle yerine 'aklı selimde buluştuk' denemez mi?
Zira karar oy birliğiyle verildi.
Hemen herkes, kararı takdirle karşıladı.
Hâl böyle iken bazıları bu şekilde konuşmaktalar.
Tahmin ediyoruz bu yorumun sebeplerinden biri, AYM reisi Sn. Haşim Kılıç'ın yeni anayasa yapılamamasıyla alakâlı tenkidiydi. Şanssızlık şurada ki bu tenkit yapıldı, hemen ardından o karar çıktı. Haşim Kılıç'ın pek de sevimli olmayan böyle bir değerlendirme yaptığı günlerde dershane ihtilafı yeni zuhur etmişti. Konuşma üzerine 'cemaate destek veriyor!' denildi. Bu bir hâkim için hatırlanmaması gereken bir sözdür. Bu beyan sağdandı. Deminki bahsettiğimiz iddia da soldan geldi...
Öyleyse soru şudur:
-Biz, neden birbirimize, hâkimimize, kurumlarımıza, adaletimize itimadı böylesine kaybettik? Biz, birbirimize niçin böylesine yabancılaştık? Biz, hani tasada, kaderde ve kıvançta birdik?!!