ÇOK KÜLTÜRLÜLÜĞE DÖNÜŞ

A -
A +
"Yurtta sulh, cihanda sulh", "Bir Türk dünyaya bedeldir", "Ne mutlu Türk'üm diyene" gibi sloganların arkalarda kaldığı zamanlardayız. Onların bugün Mehmet Emin Yurdakul şiirleri kadar ağırlığı var.
Şu gerçek şimdi net olarak görülmekte ki son bir asırda devlet, kendi içine kapanmıştır. Herkes üstün ve herkes düşmandır. Böylece "Türk'ün Türk'ten gayrı dostu yoktur!" iddiası dillere yerleşmişti.
Çok kültürlü zenginliğin yerini alan hamaset döneminin ömrü, 50 yıldan biraz fazla sürdü. Son üç asır, iki asır ve bir asır, devlet hayatımızın sancılı, sarsıntılı üç ayrı parçasıdır. Dönemin devlet hayatıyla siyasi, sosyal, hukuki, iktisadi ve edebi hayatının aktörleriyle birlikte irdelenmesi gerekir.
"Yurtta sulh, cihanda sulh" temenniyi aşabilseydi, Musul ihtilafı, II. Dünya Harbi, Kore Harbi, 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat Darbeleri, Kıbrıs Harekâtı, 1970-80'lerin Sol-Sağ Kavgaları, son 30 yılın Türk-Kürt kapışması olmazdı. Bir Türk, hakîkaten dünyaya bedel olsaydı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bakanı 1 milyon dolar için Lüksemburg denen kasaba devletin kapısında bekleme mecburiyetine düşmezdi. Ne mutlu Türk'üm diyene! sözü, elhamdülillah Müslümanım şükrüne inat ırka dayanan ve bölücülüğe davetiye çıkartan karşı iddiadır.
Üniversitelerimiz, araştırmacılarımız, müelliflerimiz olanca dikkatlerini son üç, iki ve bir asra vermelidir. Bu devirler yapılan ve yapılmayanıyla didik didik edilmelidir.
Selçuklu ve Osmanlı millet, mahalle, çarşı ve devlet hayatımız çok kültürlüdür. İki binin başlarından bu yana yeniden çoklu, çok kültürlü safhaya geçiş başlamıştır. Şu misali unutmamalı. Sultan Abdülhamid'in Okmeydanı'nda Bulgar teb'aya hastane yaptırdığı sene 1905'tir. Sona varmaya 20 sene varken bu hizmet verilebiliyordu. Şanlı zaferlerin kumandanları bazen Rum Mehmet Paşa'dır, bazen Abaza Hasan Paşa'dır vs. Ticarette gayrı müslim ekalliyet cevvaldi. Hrant Dink "İstanbul'da hemşehrilik şuurunu geliştirme" toplantımızın bir mensubuydu.
Son bir asrın nesilleri sloganlarla büyüdü. Sloganların dışına çıkanlar ya hapis ya kaçak hayatı yaşadılar. Şu gün olmuş anayasasını sivilleştiremeyen, kanunla şahıs koruyan tek ülkeyiz. İyi-kötü, kahraman-hain demek tahlil değildir. Kimin, neyin kimlerin Alman, İngiliz, siyon, Amerikan, Rus projesi olduğunun öğrenilmesi gerekir. Cumhuriyet dönemi esaslı şekilde bilinmediği gibi Tanzimat hiç bilinmemekte. Devrin sadrazamları İngiliz Said Paşa, Moskof Nedim Paşa lakaplıdır. Peki niye? Bu niyelerin çoğalması gerekir. Hem şüpheler ve hem niyeler çoğalacak ki sağlıklı çünküler ortaya çıkabilsin. Muhafazakâr denilen taraf, Mehmet Akif'i tartışmaya başladı. O'nu tartışmak elbette İstiklal Marşına halel getirmez. Ama şu şüpheyi dile getirmek de kimseye zarar vermez: Mehmet Akif, Sultan Abdülhamid Han hapse düştükten sonra  O'na galiz mısralarla hakaret etmeseydi şiiri millî marş olarak kabul edilir miydi?
Yeni dönemde hapis ve silah tehdidi olmadan herkes fikrini söyleyebilmeli.
Unutmamalı biz, İslam âlemi son 3 asırda hiçbir keşfe imza atamadık, fikir ihraç edemedik. Çok kültürlülüğümüzü muhafaza edebilseydik bugün en namlı  dünya markası yüksek teknoloji ürünleri bizim topraklarımızdan dünyaya yayılacaktı. Bizden gidenler yeni dünyada tutundular. Amerika'nın yaptığı Osmanlı devşirme nizamını modernleştirmektir.
Sloganlar, gölgesinden korkan ürkekleri, çok kültürlülük büyük insanları doğurur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.