Kaderin hatırlanmayan veya fark edilemeyen tecellilerindendir; proleterya, işçi iktidarı kurma iddiasıyla Ekim 1917'de kanlı boğuşmalarla hayat bulan SSCB/Sovyet Sosyalist Birliği, '90'ların eşiğinde iki işçi vesilesiyle yıkıldı:
Bunlardan biri fikir işçisiydi.
Diğeri kol işçisi...
Gulag Takım Adaları romanının sahibi, sürgündeki Rus yazar Aleksandr Soljenitsin ile Polonyalı liman işçisi Leh Walesa. Osmanlı hayranlığıyla olsa gerek bu burma bıyıklı Polonyalı işçi memleketine reisi cumhur da seçildi. Fakat Nobel, Soljenitsin'e çok görüldü.
Polonya, şu günlerde G7'ler denen Dünyanın En Gelişmiş 7 Devleti'nin resmi temsilcilerine ev sahipliği yaptı. G7'ler, Sovyetler Birliği, Ukrayna ile anlaşarak kendini tasfiye ettikten sonra esneklik kazandı. Rusya'yı da katarak G8'ler oldu, genişledi G20'ler dendi. 7'li çelik çekirdek, bu yakınlarda ABD, Japonya, İtalya, Kanada, Almanya, Fransa ve İngiltere, kasdı mahsusayla Polonya'da toplandılar.. Toplantının iki husuiyetinden biri Rusya'nın dışlanarak dâvet edilmemesi diğeri de mekân olarak Polonya'nın tercihidir...
İki gün önce İngiliz medyası, "Türkiye imparatorluğu geliyor!" manşetiyle dil altından Haçlı ruhunu uyanmaya çağıran bir ihbarda bulunuyordu. Batı, Milenyum Çağı diye büyük ümitlerle girdiği üçüncü bin yıllarında aslında hüsranlar yaşadı. Bu çağın başlangıcı 2000'lerin şafağında esasında Batı'yı rahatsız eden iki gelişme oldu: Bunlardan biri Tayyip Erdoğan ve iktidarıyla Türkiye'nin Yeni Türkiye olması, diğeri de Vladimir Putin ve iktidarıyla Rusya'nın Yeni Rusya olmasıdır. Tabloya Osmanlı dirilişi, Çarlık dirilişi gibi değişik isimler de verilebilir. Bu iki millet; Osmanlı milleti ve Rus milleti asırlar boyu aman vermeden dövüşmüşken SSCB'den sonra daha ziyade ittifaka gittiler. Böylece Yeni Türkiye'nin "komşularla sıfır ihtilaf" ilkesi gerçek olmuştur. Bugün Batılı ülkelerle de Rusya Federasyonuyla da değişik alanlarda ortak çalışmalar içindeyiz. Suriye denirse o, yolumuza kurulan bir tuzaktır.
Rusya, niçin dışlandı?
Polonya neden seçildi?
ABD, sadece Cumhuriyetçiler iktidarında Irak ve Afganistan'da kaybetmedi. Önce BOP, sonra da Arap Baharı diye ortaya sürdüğü politikayla bu defa da Demokrat iktidarda Mısır, Ukrayna ve Suriye'de de kaybetti. Putin'in Yeni Rusya'sı, ABD, NATO ve patronlara aldırmadan önce Kırım'ı ilhak etmiş, sonra Ukrayna seçimlerini tanımayarak doğu Ukrayna'yı fiilen kazanmıştır. Putin halkına herhalde şunu demek istemekte "imparatorluğu Ukrayna'dan kaybetmiştik, yeniden oradan kazanıyoruz". Batı, Ukrayna'da Yeni Rusya'ya karşı ağır kayıptadır. Bu yüzden toplantıya çağrılmadı. "Polonya'dan yıkıldığın gibi yine yıkılırsın" karşı mesajı verilmekte. Ne var ki aynı Batı, Mısır ve Suriye'de de kayıpta. Mısır'da diktatör Hüsnü Mübarek'i devirdiklerine pişman olarak demokratik yolla gelen Muhammed Mursi iktidarını sırf Müslüman oldukları için A. Fettah es Sisi taşeronluğuyla yıktılar. Türkiye'de Müslümanlar, daha evvel iktidara gelmişti. Türlü darbe teşebbüslerine rağmen bu iktidarı alaşağı edemediler. Suriye'de ise Esad devrilince orada da Müslümanlar iş başına gelecek diye korkup geri adım attılar. Bu sebeple Suriyeli muhaliflerle Türkiye, yarı yolda bırakıldı.
Devler, bilek güreşinde, haritalar kıpır kıpır.
O halde günün sorusu:
Türkiye, imparatorluğu nerede kaybetmişti?