Eksen, işe geldiği zaman kayar!

A -
A +
Türkiye'nin komşularıyla sıfır ihtilaf siyâsetinin kendini gösterdiği günlerde İran ile de daha iyi ilişkilere girmiştik. Brezilya ile berâber BM'de İran aleyhine oy vermemiştik. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Tahran'da mevkîdaşlarıyla kucaklaşmışlardı.
Bunun üzerine Batı ve bir kısım Türk medyası ayağa kalkmışlardı; şimşekler çakıyordu. İddia vahîmdi:
-Türkiye, eksen kaymasına uğradı!
Yani, 26 Ağustos 1071'den beri güneşin doğuşunu arkamıza alarak Kızılelmaya doğru yaptığımız yürüyüşten rücû ile U dönüşüne geçmiştik!
Asılsız İddia, sindirmeye matûftu. Biz, millî menfaatimiz neyi gerektiriyorsa onun peşindeydik. Daha ucuza olduğu halde; doğalgazı İran'dan değil de Rusya'dan  almayı tercih eden Alman ekolü güdümlü koalisyon iktidarlarından gelmekteydik. Hesaplar ve çıkarlar bozuluyordu, feverân bundandı.
Aynı İran'a şimdi Batı tarafından yine BM'de destek verilmekte, Tahran'da yine kucaklaşmalar olmakta. Ama bu defa ne Batı ve ne de Türkiye'de bu bir eksen kaymasıdır gibi endişeyle ayağa kalkan yok!
Net bir şekilde ifade etmek gerekirse geçen zaman içinde Türkiye, hatırı için karalamalara marûz kaldığı İran'dan da Batıdan da samimi bir dostluk görmedi. İran yalpaladı, zikzaklar çizdi. Batı ise o Arap Baharı düzmecesinden sonra Türkiye'yi Suriye önlerinde terk etti...
Şu sorulabilir:
-İran'a nükleer enerji sınırlaması getirilmesin mi?
Üstelik de hemhudut olduğumuz bu devletin tehdit unsuru olmasını istemeyiz. Ancak samimiyetlerden yana şüphelerimiz var. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Batı için artık kafa tutup dünyaya kendini "kurtarıcı" olarak takdim edeceği tek sebep İran kalmıştı. İran, İsrail'e düşmandı. Başta Amerika olmak üzere Hıristiyan dünya da İran'a düşmandı.
Halbuki aynı "uluslararası güç", Amerikan işgalinden sonra Irak'ı İran nüfûzuna terk etti. Ayrıca İran'ın Hizbullah üzerinden Lübnan'a yerleşmesine, dahası Basra Körfezi-İskenderun Körfezi arasında yayılma çabasına ses çıkartan olmadı. Aksine biraz öncesine kadar tehlikeli sayılan İran, bugün birdenbire müttefik konumuna yükseltildi. Hiç gözden kaçmasın! Bu tercih, Türkiye'yi yalnızlaştırmaya dönük bir vaziyet alıştır. İran, tehdit unsuru olmaktan çıkartılarak, yerine el Kaide gibi örgütler  oturtulmuştur.
Zamanlama da manidârdır:
Batı-İran yakınlaşması, Demokratikleşme Paketini işletmemiz, iç barışı tesis etmemiz, Irak Kürdistanıyla kardeşâne yakınlığa girmemiz, Irak'la yeniden sıcak temaslara başlamamız üzerine gelişmiştir.
Niçin?
Karşısına bir Suriye problemi çıkartıldığı halde Türkiye, bölge liderliği ve Cihan Devleti olma iddiasını bırakmamakta ısrarlıdır. İnatla büyük hedeflerine yürümektedir. İsrail'i boşlamıştır. Bu Türkiye lafız olarak 'yeni Osmanlı' demiyorsa da o ruha varma azmiyle  "Yeni Türkiye" demekte...
Öyle ise tarihi hatırlama vaktidir:
Sünnî Osmanlı Devleti, ne zaman Haçlı âlemi üzerine sefere çıksa; İran, Vatikan'la iş birliği yaparak arkadan vururdu. Sanki; açılan yeni dönemde de Şia-Hıristiyan iş birliğine gidilmekte.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.