Gezi Parkı'nda "çevrecilik" diye başlayan çıkış, kitle psikolojisinin zaptedilmezliği, politik çıkar çevrelerinin menfaat devşiriciliği ve dış merkezli yönlendirmelerle isyana, İttihatçı "Bâb-ı âli baskını" cür'etine ve şehir terörüne dönüştü.
Bir gençlik, kolayca nefret aşısı yapılabiliyor, hemencecik suiistimal edilebiliyor, yanlışa yönlendirilebiliyor, kendi hükümetine, devletine, millî servetine karşı şartlandırılabiliyorsa orada durup düşünmek gerekir.
Bu gençler, az öncesi ve az sonrasıyla 1990'lar doğumludur. 28 Şubat darbesinin yapıldığı 1997'de ilkokula başlamış çocuklardı. O çocuklar, hiçbir şey anlamasalar da küçük esnafın bile fişlendiği, akla ziyan sebeplerle ordudan atılmaların yaşandığı, okulların 11 yıla çıkartılma kavgalarının verildiği, kansız fakat zalim bir darbe ikliminde hayatla tanıştılar. İlkokulu bitirdiklerinde ilk defa seçimleri gördüler. Aile büyükleri, bir pazar günü oy vermeye gitmişlerdi. Akşam da heyecanla TV başında seçim sonuçlarını takip ediyorlardı. Şu halde çok net olarak belli ki bugün artık bir taraftan üniversiteden mezun olan söz konusu gençlik, hatası ve sevabıyla AK Parti iktidarının gençliğidir.
Bu gençlik, şayet ilgilenip baktıysa ekranlarda üç haber gördü. Başbakanın konuşmaları, şehit cenazeleri, muhalefet partilerinin salı konuşmaları. Bunların dışında da spor, müzik, sosyal medya, bıktırıcı imtihan yarışları, kurslar, polisiye veya entrika diziler, akıllı telefon süksesi, uyuşturan iletişim sohbetleri, Türkçe zannedilen fakat Türkçe olmayan bir dille semboller kullanarak yazışma.
Bugün gündemdeki gençlik meselesizdir. Ne meselesi var ve ne de bir mesele nasıl ele alınır tecrübesi. Kollarına bir mesele bırakılmış ve "yürü!'" denmiştir.
28 Şubat, aynı zamanda bir dinsizleştirme projesiydi. 15 yaşından evvel Kur'an-ı kerim öğrenilmesini bile yasaklamıştı. Aileler, imtihanlara kilitlenmişti. Okullar bir şey vermiyordu. Mâneviyat hariç her şey en iyisindendi. Fakat bunlar iç boşluğu doldurmuyordu. Diğer taraftan bu gençlik, yolları, çevreyi şartları her zaman böyle var bildi. Elektrik kesintisi, çöplerin alınmaması vs. nedir görmediler.
Bu gençliğe marka giyim, marka yiyim, marka seyahat, akıllı telefon, akıllı tahta ve el tableti vermek, çevresini güllerle ağaçlarla donatmakla her şey hallolmazdı.
Şimdi, Kur'an-ı kerim, Siyeri Nebi, Osmanlıca dersleri okullara girdi. Bunlarla yetişen nesiller daha farklı olur. Önceki nesillerden çok kayıp yaşadık. Bugün kendilerini oda hapsine mahkûm etmiş 30 yaş altı gençlikte de azımsanmayacak bir nüfus, sanal bir dünyada boğulmaktadır. Polis, savcı, mahkeme zecri tedbirlerdir.
Dili, dini, tarihi, dünyası ve istikbaliyle gençlik için bir açılıma gitmeli.
Öbek öbek gençliği dinlemeli.
Akil gençler devreye girmeli.
İzmler mağduru gençlikten sonra sanal dünya meczubu gençlik!
Bu tehlikeyi atlatmalıyız.
Bir tek genci bile hapiste çürümeyen, kurşunla ölmeyen hayata küsmeyen, alkol ve uyuşturucu tuzağına düşmeyen devleti inşa etmek zorundayız.