Rifat Hisarcıklıoğlu'nu tanıyorsunuz. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı. Bir aydınlık yüzlü insan. Dünü, bugünü ve yarınıyla bir Türkiye sevdalısı. Hisarcıklıoğlu ticaret adamı. Ticaretin bilgeliği olur mu? TOBB başkanı bunu bize düşündürdü. Ticareti tefekkür süzgecinden geçirerek yorumluyor. Onun için "...diyor ki" dedik. Bu insanlar, hayattan kopuk üniversitelerin hayattan habersiz akademisyenleri değil, hayatın hocaları. Hisarcıklıoğlu'nu kısa bir zaman önce Antalya'da dinledik. Antalyalı bazı iş adamları ödedikleri yüksek vergilerden dolayı ödüllendiriliyordu. Rifat Hisarcıklıoğlu orada dedi ki: -Krize düşmemek için çok üretecek, çok alacak, çok satacak, israfı önleyecek ve yenilik yapacaksınız. Yenilik nedir? Simidi bilirsiniz. Biz simidi eskiden nasıl satardık? Tablada, başımızın üzerinde. Adamın biri yenilik yaparak simidi saraya soktu. Bunu yaparak da bir liralık simidi 10 liraya satmaya başladı. Yanı sıra ayran ve başka içecekler de satar oldu. Pazar sabahı 09.00'da da İstanbul'da Mimar ve Mühendisler Grubu'nun toplantısında konuşmacıydı. Zevkle anlattı, zevkle dinledik. Bazen rakamlar da şiir yumuşaklığında olurmuş. -Okulda bize bir T cetveli göstermişlerdi. Cetvelin bir tarafında alacak, diğer tarafında borçlar yazıyordu. Mezun olunca kendi iş yerimizde işe başlatmadılar. Önce başka yerlerde çalıştım. Oralarda işi kavrayınca "gel" dediler. Gittim, bu defa muhasebecinin yanına verdiler. Masada defteri kebir, yevmiye defteri, şu bu var ama T cetveli yok. Sordum. Muhasebe müdürümüz defterin bir tarafı T'nin bir kolu, diğeri diğer kolu dedi. İş yapan hesabını-kitabını bilecek. Kayıt dışı çalışan bir gün kaybeder. Ancak devlet, eşit davranmıyor. SSK, Bağ-Kur birleşti, memur farklı. Hisarcıklıoğlu'nun şu nakli kulaklara küpe değerinde: -Bir gün Kırım Han'ı sadrazama borç istemeye gelmiş. Sadrazam verme taraftarı değil. Kanuniye arz etmiş. Padişah, "verin" demiş ve ilave etmiş. "Bugün borç alan yarın emir alır". Sonra geniş bir harita çizdi: -İlk küreselleşme 1820'de oldu. O tarihte kişi başına düşen gsmh dünya ortalamalarının ortasındaydı. Fakat bu ilk küreselleşmeyi kaçırdık. Şimdi de büyüme hızımız yüzde 7.5 iken oradan yüzde 4.5'a düştük. Çünkü, aynı sene içinde iki kere seçim yaşadık. Bizde iki şey çok konuşulmakta, spor ve siyaset. Sermayesi yok. Kahvehaneler bu ikisiyle dolu. Halbuki ekonomiyi konuşmak lazım. Ekonomide rakamlar konuşur. Eskiden gazetelerde 5 sayfa spor, 1 sayfa ekonomi vardı. Şimdi eşitlendi. Ve bir Adapazarı hikâyesi anlattı ki insan azmine şahane misal: -İTÜ'lü 3 genç mühendis. Bir beyaz eşya fabrikamızda çalışmaktalar. Genel müdür onları çamaşır makinalarının filtrelerini incelemek üzere Almanya'ya yollar. Giderler. Geldiklerinde "efendim biz bunu yapabiliriz" diye de rapor verirler. Genel müdür "olmaz öyle şey" der. "Göz kararı bakışla üretim mi olur?" Mühendisler işlerine dönerler. Fakat bir zaman sonra yine genel müdüre gelirler "efendim biz filtreyi Adapazarı'nda imal ettik". Genel müdür kızar, "hem burada çalışıp, hem de dışarıda iş yapıyorsunuz" diyerek üçünü de işten atar. Ancak aynı gün akşamı onları tekrar çağırır. Kaça mal ettiniz? 2.75 Avro. "Peki, bana 3 Avrodan bin adet getirin". Ondan sonra bu meşhur fabrikamız ihtiyacını bu şekilde temin etmeye başlar. Aradan bir sene geçer. Almanya'daki tedarikçi şirket merak eder. Sahibi atlayıp Türkiye'ye gelir. Genel müdürü bulur. "merak ettik" der, "bir senedir hiçbir şey almıyorsunuz, fabrikayı mı kapattınız?" Bizim genel müdür "hayır" der, "sizden 13 Avroya aldığımız filtreyi Adapazarı'ndan 3 Avroya tedarik ediyoruz." Adam hemen denilen adrese gider 3 genç mühendisle tanışır. Ve onlara şu teklifte bulunur. "Bundan sonra fabrikamı kapatıyorum. İhtiyaçlarımı sizden alıp satacağım". Şimdi Almanya'ya çok ciddi miktarlarsa ihracat yapmaktaymışız. Bu da herhalde bir başka simit hikâyesi. Veya modern menkıbe. Çanakkale ruhunun ticaretteki temsili. Hisarcıklıoğlu'nun bütün anlattıklarını burada nakletmemiz imkânsız. Keşke bir akşam bir tv'de konuşsa. Veya TOBB bir televizyon kursa. Ezber bozan bir insan. TOBB ETÜ'ye dair söyledikleri, yaptıkları, uyguladıkları bir eğitim devrimi. Bu üniversitede yaz tatili kalkmış. Ayda 3 hafta ders, bir hafta istirahat. Çocuk ustabaşının yanında. Usta başı ömründe ilk defa üniversitede. Ana dil Türkçe, yanında iki lisan daha öğreniliyor. Harvard'la yarışmaktaymış. Başlı başına inceleme mevzuu. Anlattıkları, nutuk değil, panel değil, sempozyum değil. Çok bilmiş eda yok. Masalar yumruklanmıyor. Kapkara veya pespembe tablolar çizilmiyor. En zor konuları en rahat üsluplarla anlatıyor. Bu insanlar... Bu memlekete lazım. 50 tane Hisarcıklıoğlumuz olsa kim tutar Türkiye'yi. Fakat arkadan geliyor. Hem de pırıl pırıl hem de aslan gibi insanlar. İşte o 3 mühendis onlardan. Bu gelen kadrolar, kalbi de bileği de kavi genç iş adamları, hayat adamları. Yine Hisarcıklıoğlu dedi, bir hakikati tekrarladı "inançsız insan canavardır." Ülkemizdeki mücadele bir anlamda da mana ile kuru maddenin kavgası. Ama, kavgayla zaman öldürmemeli. Güzel örnekleri çoğaltmalı. Yanlışlar kendiliğinden düzelir.