Sayın Ahmet Türk'e bu yaptığını yakıştıramadık. İtidalli ve bu problemin hallinde katkısı olacağından hâlâ ümidimizi kesmediğimiz bir genel başkan, bu marjinal konuma düşmemeliydi. Burası bir devlet. Türkiye Cumhuriyeti adlı bu devletin 800 yıldır resmî lisanı Türkçe. Kürtçe ise diğerleri gibi bazı vatandaşlarımızın ana dili. Şüphesiz ki kültürümüzün bir zenginliği. Buna rağmen yakın tarihlere kadar ağır hatalar işlendi. Kürt de Kürtçe de yok sayılıyordu. Kürtler, kart-kurt sesleriyle ilişkilendirilmek gibi gülünçlükler işleniyordu. Kürt diye yazamıyor, Güneydoğulu demek zorunda kalıyorduk. Türkçü ideoloji gibi bir kısım Kürtler de Kürtçü ideolojiden hareketle vahim hatalar işlediler. En büyüğü kan dökülmesi ve ayrı devlet hayaliydi. Son zamanlarda bu hata görülür oldu. Dendi ki biz aynı bayrak ve aynı devleti kabul ediyoruz. Yeter ki kimliğimiz, kültürümüz tanınsın, ana dilimizle konuşup söyleyebilelim. Bu son talebin hepsi yerine geldi. Kimlik tanındı. Devlet kendisi Kürtçe tv yayınına geçti. Üniversitelerde Kürdoloji kurumları açıldı. Öyleyse TBMM'de Kürtçe hitap etmenin sebebi ne? Hava neden elektriklendirilir? Son talepler samimi değil miydi? DTP taban kaybetme paniğine kapıldı. AK Parti, Diyarbakır'ı yanına çekti. Onun için resmî dil şartını delmeye matuf bu yersiz konuşma yapıldı. Böylece Türkler köpürecek, Kürtleri incitecek sözler edecek, onlar da Diyarbakırlıya dönüp gördünüz mü? Diyecekler. Hesap bu. Bu hesap, bu plan, bu oyun susarak bozulmalı. Ortada temsil yetkisini büyük ölçüde kaybetmiş birkaç tane politikacı var üstelik iradeleri de kendilerinde değil. Devletle milletle inatlaşıyorlar. Halbuki telaş yersiz ve demokratik olgunluğa yabancı. Çünkü hiçbir belediye hiçbir partinin ebedi malı değil. Diyarbakır, bugün DTP'nin, yarın AK Parti kazanır. Halk memnun kalmazsa gelecek seçimlerde yine DTP alabilir. Sağduyu ve makul düşünce beklemek hakkımızıdır. Herkes biliyor ki 1876 ilk meşruti meclisi dahi sırf bu yüzden süresiz olarak tatile sokuldu... Sayın Ahmet Türk'e bu yaptığını yakıştıramadık. İtidalli ve bu problemin hallinde katkısı olacağından hâlâ ümidimizi kesmediğimiz bir genel başkan, bu marjinal konuma düşmemeliydi. Burası bir devlet. Türkiye Cumhuriyeti adlı bu devletin 800 yıldır resmî lisanı Türkçe. Kürtçe ise diğerleri gibi bazı vatandaşlarımızın ana dili. Şüphesiz ki kültürümüzün bir zenginliği. Buna rağmen yakın tarihlere kadar ağır hatalar işlendi. Kürt de Kürtçe de yok sayılıyordu. Kürtler, kart-kurt sesleriyle ilişkilendirilmek gibi gülünçlükler işleniyordu. Kürt diye yazamıyor, Güneydoğulu demek zorunda kalıyorduk. Türkçü ideoloji gibi bir kısım Kürtler de Kürtçü ideolojiden hareketle vahim hatalar işlediler. En büyüğü kan dökülmesi ve ayrı devlet hayaliydi. Son zamanlarda bu hata görülür oldu. Dendi ki biz aynı bayrak ve aynı devleti kabul ediyoruz. Yeter ki kimliğimiz, kültürümüz tanınsın, ana dilimizle konuşup söyleyebilelim. Bu son talebin hepsi yerine geldi. Kimlik tanındı. Devlet kendisi Kürtçe tv yayınına geçti. Üniversitelerde Kürdoloji kurumları açıldı. Öyleyse TBMM'de Kürtçe hitap etmenin sebebi ne? Hava neden elektriklendirilir? Son talepler samimi değil miydi? DTP taban kaybetme paniğine kapıldı. AK Parti, Diyarbakır'ı yanına çekti. Onun için resmî dil şartını delmeye matuf bu yersiz konuşma yapıldı. Böylece Türkler köpürecek, Kürtleri incitecek sözler edecek, onlar da Diyarbakırlıya dönüp gördünüz mü? Diyecekler. Hesap bu. Bu hesap, bu plan, bu oyun susarak bozulmalı. Ortada temsil yetkisini büyük ölçüde kaybetmiş birkaç tane politikacı var üstelik iradeleri de kendilerinde değil. Devletle milletle inatlaşıyorlar. Halbuki telaş yersiz ve demokratik olgunluğa yabancı. Çünkü hiçbir belediye hiçbir partinin ebedi malı değil. Diyarbakır, bugün DTP'nin, yarın AK Parti kazanır. Halk memnun kalmazsa gelecek seçimlerde yine DTP alabilir. Sağduyu ve makul düşünce beklemek hakkımızıdır. Herkes biliyor ki 1876 ilk meşruti meclisi dahi sırf bu yüzden süresiz olarak tatile sokuldu...