Materazzi, Zidane, Abdullah ve Ayşe

A -
A +

Hemen bütün dünya aynı şeyi konuşuyordu. Neredeyse kupa, şampiyonluk ve diğer neticeler arka planda kaldı. Öne Zidane'ın Materazzi'ye kafa vurup onu yere devirmesi çıktı. İtalya-Fransa maçının o çekişmeli son dakikalarında tehlikeli bir hadise yaşandı. Fransız futbolcu, İtalyan'a göğüs kafesine gelecek şekilde sert bir kafa vurarak rakibini yere devirdi. Hakem bunu önce fark etmedi sonra da mütecaviz futbolcuyu sahadan attı. Zidane, saha kenarında bile kalmayarak oradan ayrılmış. Fransız gazeteleri futbolcularını yerden yere vurdular. Sanık futbolcu, Materazzi'nin yanına yaklaşarak "bacısına küfrettiğini" iddia ederek kendini müdafaa etti. Dün İtalyan La Gazette Dello Sport, saldırgan futbolcunun kendisine vuran failin iddiasını doğruladığını yazdı. Materazzi, ya vicdanen rahatsız oldu. Veya yine vicdanen rahatsız olduğu için "ağır tahrik altında kalarak yapmış" densin diye Zidane'ı kurtarmak istiyor olabilir. Spor yazarları, programcılar, yaşlı-başlı adamlar, günlerdir bunu konuşmaktalar. Sanki maç, BJK ile GS arasında olmuş. Sanki bizim iki futbolcumuz birbirine girmiş. Sınırlar, futbol için de şeklî kaldı. Çağın iletişim unsurları inanılmazı emre âmâde hale getirdiler. Herkes, bir dünya vatandaşı olmaya doğru gidiyor. Ancak, bu gidişat kendimiz olmaktan çıkmaya cevaz vermez. Sonuçta ister futbol olsun, ister başka bir şey, karşımızdaki olayın neresinde bulunduğumuzu sorgulamak zorundayız. Maç yapılırken bir ân için düşündük. Türkiye, Almanya'da olsaydı yer yerinden oynardı. Önümüzü kestiler. Buna kimsenin şüphesi olmasın. Bir bunu düşündük, bir de şunu. Biz orada olmadığımıza göre futbol severimiz kimi tutmalı? Kimseyi tutmamalı. Onlardan biri Antalya, Libya, diğeri Antep-Maraş ve Cezayir taraflarını işgal etmişti. Bunların tarihte kaldığı doğrudur. Bununla beraber unutulmaması gerektiği de doğru. Eğer mutlaka biri tutulacaksa şu aralar Fransa'nın Ermeni meselesi ve AB'de bize zorluk çıkarttığı göz önüne alınacak olursa İtalya tutulabilirdi. Spora siyaset mi sokuyorsunuz? Eğer vatanseverlik ve tarih şuuru siyasetse elbette. Zaten şu göz önündeki oyun da siyasetin bir parçası değil mi? Türkiye'nin önceden yapılan planla nasıl önü kesildiyse şampiyonun kim olacağı da belki önceden tesbit edilmişti. Bunların hepsi bir tarafa. Biz, asıl başka şeylerle alakalıyız. Yazılanlar, konuşulanlar, programlar, ev sohbetleri ve kahve lakırtıları... dile gelenlere bir bakınız. Bunları okuyup dinledikçe siz de düşünmez misiniz? Filistinli çocuklar, Ayşeler Abdullahlar, Hasanlar, Aliler. Onların, onu, yüzü bini... Su, doktor, yemek ve hürriyetten mahrum bu mazlumlar, mağdurlar. Ve topyekun Filistin milleti, onların gördüğü zulüm, katliam, yüreğini ve kafasını futbola, maçlara, şampiyon olana ve kaybedene, kavga edip küfürleşen topçulara kilitlemiş dünyanın umurunda mı? Şu yeryüzünde bir koca Filistin milletinin çığlığı bir "goool" haykırışı kadar başları çevirmiyor. Kim demiş insanlar eşit? Bu yalanı kim söylemiş, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi mi? O beyanname artık İsrail kurşunlarıyla delik deşik.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.