Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan... Üç genç adam. İdamlarının üzerinden kırk yıl geçmiş. Fakat o görüntü sanki dün gibi. Deniz Gezmiş, İstanbul Üniversitesinde iç kapının önünde yüksek bir yere çıkmış konuşmakta. Kızlı-oğlanlı on-onbeş kişi kendisini dinliyorlar. Hep derim, yirminci asır kayıp yüzyılımızdır diye. 70'ler, üniversite yıllarımız. Kan, ölüm, dehşet ve kin dolu günler. Bu ülke çocukları, birbirine düşman edilmiş. Bize ait olmayan tarifler ve mefhumlarla bölünmüşüz. Önce sağ-sol denmiş. Bunlar kendi içlerinde tekrar bir kaç parçaya ayrılmış. MTTB günlerimizdi. Kadir Mısıroğlu gibi isimler gelip Millî Türk Talebe Birliği'nin kitap kulübünde seminer verirlerdi. MTTB'nin hemen karşısında TMGT vardı. Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı ülkücülerdeydi. Solda ise Rusçu Marksist-Leninistler vardı. Maocu Çinciler vardı. Minnacık Arnavutluk'un Enver Hocacıları vardı, vs, vs. Her biri kendine göre ülkenin kötü talihini farklı usulle yenme idealindeydi. Sağı ve soluyla bu gençler, nesillerinin en zekileriydi. Türkiye geri kalmıştı. Geri kalmışlık hazmedilemiyordu. Aslında şuur altlarında bir imparatorluğun kaybına duyulan öfke yatmaktaydı. Hepsi de kendi açısından samimiydi. Kurşunun üzerine gitmenin, idam sehbasına çıkmanın riyakârlığı olur mu? Her gün eylemler vardı. Bir kısmı, sokaklarda "gerçekten demokratik tam bağımsız Türkiye!" diye slogan atarken bazısı "Müslüman Türkiye!", bazısı "Milliyetçi Türkiye!" diye bağırıyordu. Bir taraf için diğer taraf faşist, diğer taraf için beridekiler komünistti. Duvarlar faşistler ve komünistlere ölüm kusan yazılarla doluydu. Bu arada Amerikan elçisinin arabası yakılıyor, Amerikalı askerler denize atılıyor, Amerikan askerleri kaçırılıyor, İsrail elçisi rehin alınıyordu. İşçi de polis de öğretmen de bölünmüştü. Her gün 25-30 kişi can vermekteydi. Aynı silahla bir soldan bir sağdan gencin vurulduğu nice sonra anlaşılacaktı. Sonunda 12 Mart muhtırası oldu. Seçilmiş hükümet devrildi. İşçi-köylü ihtilali diye bir hayalin peşinde koşarken banka soyan, adam öldüren, devrimci gençlerden bazıları vuruldu, bazıları canlı yakalandı. Onlardan üçü idam edildiler. Hayatta kalanlardan bazılarının ileriki zamanlarda fikirleri değişti, yerleri değişti. Sosyalistken kapitalist olanlar oldu. Sonra herkes, nerelerde, nelerde aldandıklarını sorguladılar. Şu bir gerçek ki bu ülkenin gençleri kandırılmıştı, kullanılmış, bir diğerine düşman edilmişti. Halbuki oturup konuşsalardı çok şey farklı olacaktı. Bu yapılamadı, buna fırsat verilmedi, husumetler aşılamadı. Bora Gezmiş, '80'lerde ziyaretime çok geldi. Bunları ne çok konuşmuşuzdur. Neyi soruyorduk? Bu idam edilmiş gençler hain mi kahraman mı? Davaları uğruna can verdiler. Daha yüzlerce benzerlerinde olduğu gibi harcandılar. Onlar, diğer her fikirlerdeki gençler gibi sistemin mağdurları. Onlar için dün kurşunlar, urganlar konuştu. Bugün romantizm konuşmakta. Tarihse gelecek zamanlarda yazılır.