İnsanlık tarihinin dönemleri var. Milletler bu dönemlerin ya tamamını yaşamakta veya gelişmişlik durumuna göre bir kısmına kavuşmakta. Hiçbir dönemden nasibini alamayanlarsa altlarda sürünüyor. Bu itibarla devir yönetimlerinin vazifesi memleketini o gelişmişlik çizgisine ulaştırarak sürdürülebilir kalkınmayı yakalayabilmektir. İnsanlık tarihinin dönemlerinden kastımız ne? Savaş dönemi toplumu, köylü toplum, sanayi toplumu, kargaşa toplumu, şehirli toplum, bilgi toplumu, refah toplumu. Savaş dönemleri, ganimet, fetih, yağma, has, timar, zeamet gibi esaslara bağlıdır. Köylü toplum, en kıdemli cemiyet şeklidir. Yakın tarihlere kadar haslet sayılmıştı. Oysa aslolan şehirleşmektir. Köy, cemiyeti besleyen ana damarlardandır. Ne var ki bizde kara saban sürmenin ziraat sanıldığı zamanlarda bazı iklimler köylüsü makinalaşarak emek israfının önüne geçmişti. Sanayi toplumu keyfiyeti kırılma noktamızdır. Sonraki devasa meselelerin başlangıcı sanayi inkılabını kaçırıp uzunca bir süre sadece seyirci kalmamızdan doğmaktadır. Sosyolojik tariflerde "kargaşa toplumu" diye bir kavram olmadığını biliyoruz. Bu bizim bir tesbitimiz. Sanayileşmemiş, şehirleşememiş, yarı köylü-yarı şehirli toplum veya bir başka ifadeyle gecekondu toplumuna 'kargaşa toplumu' denebilir. Balkonunda dana, terasında tavuk yetiştiren vatandaşlarımız çok olmuştur. Şehirli toplum itici güçtür. Ancak tarım toplumundan, çıkıp şehire gelmek için yollar ve şehirde barınma ve iş imkânı olması gerekir. Bunlar temin edilince yol üzerine, dağ üzerine yakılmış türkülerle dertli insan için İstanbul'un taşı toprağı altın olur. Bu bir şehir efsanesidir. Efsane daha sonra "ah Alamanya" türküleriyle Avrupa içlerine kadar yayılır. Bu göç alma ve belki aynı zamanda öç alma keyfiyeti bugün de ihmali mümkün olmayan sıkıntılarımızdan biridir. İç göçü tetikleyen sebeplerden diğeri de terördür. Şehircilik Bakanlığının yeni kurulmuş olması şayanı hayret bir gecikmedir. Hangi nitelikte köy ve köylüye ihtiyaç olduğu gerçekleri araştırılıp buna dair sonuçlara yönelmek yerine toplum mühendisliği dayatmalarının yaşandığı darbe krizleriyle Türkiye, sanayileşmeyi kaçırmış, kargaşa toplumunu ağır bedellerle yaşamış, şehirleşmeyi ise hayli geç bulmuş bir memlekettir. Oysa Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- Hicret'ten sonra yeni şehrin adını Yesrib'ten Medine'ye çevirmişlerdi. Turgut Özal'ın bu toplumun siyasi iradesinde yer almasıyla bilgi toplumu kavramıyla karşılaştık. Bugün yüksek teknolojiye de sanayiye de iletişime de şehirleşmeye de geçişte Özal vizyonunun fevkalade büyük payı vardır. Şimdi önümüzdeki gerçek mesele refah toplumu dönemine intikaldir. Çağ o zaman yakalanacaktır. Bu işte hedefteki ilk 10'a dahil olmaktır. Bir kesimin zengin olması, yeni zenginler çıkması tek başına refah değildir. Refahın sosyal bakımdan yaygınlaşması gerekir. Mümkündür ki devletin yönetim şekillenmesindeki yeni ataklar refah toplumuna geçişimizi çabuklaştıracaktır. O itibarla sistematik şekiller üzerinde durmamalı. Tutuculuğa gerek yok. Büyüklere masal dönemi bitti. Sloganların emzik yapıldığı vakitler eskidi.