Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölüm yıldönümündeyiz. Yirmi yıla yakın bir süre geçmiş olduğu halde aramızdan hiç ayrılmamış gibi. Kalblerde yer eden insanlar, zaman ilerledikçe daha iyi anlaşılır ve layık oldukları muhabbete daha çok kavuşurlar. Bundan dolayıdır ki yazıya "8. Cumhurbaşkanı" diye sıra numarasıyla değil de "merhum Cumhurbaşkanı" diye başladık. Turgut Özal hakkında çok makaleler yazıldı, programlar yapıldı, kitaplar kaleme alındı. Ancak O'nu en iyi anlayıp anlatan bir vatandaş olmuştur. Bu meçhul kişi, cenaze merasiminde elinde tuttuğu kartona şunları yazmıştı: -Sivil, dindar ve demokrat cumhurbaşkanı. Bu, halkın duygusunu yine halktan bir irfan sahibinin gayet veciz bir cümleyle terennümüdür. Bu millet sivil olan, dindar olan ve demokrat olan bir cumhurbaşkanı özlemindeydi. Turgut Özal'da bunları görmüş ve bundan dolayı da O'nu çok sevmişti. Bu tarife şüphesiz ki bir de 'barışın mimarı' sözü eklenebilir. Zira toplumu, ideolojik kan davalarının böldüğü o dönemde dört ayrı eğilimi aynı parti çatısı altında, aynı kabine masası etrafında buluşturmak gibi bir yüksek mahareti gerçekleştirmişti. 13 Ekim 1927'de Malatya'da doğan Halil Turgut Özal , 9 Kasım 1983'te Başbakan, 31 Ekim 1989'da Cumhurbaşkanı oldu. 17 Nisan 1993'te Ankara'da vefat etti. Fakat vasiyeti vardı, orada şöyle demekteydi. 'Beni İstanbul'a defnedin, kıyamete kadar Fatih Sultan Mehmed'in ruhaniyeti altında kalmak istiyorum.' Bu sebeple İstanbul'u fetheden orduların şehid düştüğü mıntıkada sadece Fatih Sultan Mehmed Han'ın değil, Ebu Eyyub el Ensari Halid bin Zeyd Hazretlerinin de maneviyat tasarrufuna tevdi edildi. Turgut Özal'ın hayatına baktığımızda çok dikkat çekici taraflar vardır. O, fevkalade bir zekâya sahip sıradışı bir insandır. Kalıpları değiştirmiş, ezberleri bozmuştur. Bunda babadan gelen ekonomik zekâ ve anadan gelen tasavvuf erkânından damıtılmış derûnî bir ufkun payı yüksek olsa gerek. Ruh şekillenmesinde annesi Hafize Ana'nın yüksek payı mutlaktır. Küçüklüğünde pilot olmak ister, ne var ki bir gün merkepten düşer, bir kolu kırılır. Kol tedavi edilir ama diğerine nazaran kısa kalır. Bu netice pilotluğa kabulüne mani olur. Bu kader seyrindeki birinci istikamet levhasıdır. İkinci levha 1977 yılındadır. 1977'de MSP'den İzmir milletvekili adayı olur, ancak seçimi kazanamaz. Şayet kazansaydı 12 Eylül darbesinde içerdeydi ve yasaklıydı. O zaman ne parti kurabilir ve ne de Başbakan olarak o ünlü reformları yapabilirdi. Bu biyografik not, bize aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan'ı hatırlatıyor. Babası, futbol hayatına müsaade etseydi bugün belki meraklıları tarafından hatırlanan bir eski meşhur futbolcuydu. O hadise sayın Erdoğan'ın yolundaki ilk kader levhasıdır. 28 Şubat 1997 Darbesi ise ikinci levha. Bir darbeyle bir şerden bir hayr doğdu.