Üniversite kapısı herkese açıldı

A -
A +

"Tapu" aynı telaffuzla devam etmiş, "kapu"yu 'kapı' yapmışız. Kapı, menzile yol veren geçittir. En fazla da "ekmek kapısı" diye dile gelir. "Ekmek kapısı" deyiminde aynı zamanda örtülü bir kutsallık mevzubahistir. Kapı, ikinci olarak "üniversite kapısı"yla çokça söylenir. Üniversitenin simgesi bir kapıdır, İstanbul Üniversitesi'nin zafer takı hüviyetindeki meşhur kapısı, her türlü üniversitenin alemidir... Alınlıktaki tuğrası örtülü bu kapı, Harbiye Nezareti binasının muhteşem girişidir. Cumhuriyet devrinde İstanbul Dar'ülfünun'u olmuştur. Şimdi... Bu kapı, üniversite kapısı herkese açıldı. Ne zaman? 40 yıl sonra. 40 yıl boyunca kavgalar yaşandı. Hayaller söndü. Adalet kirlendi. Haksızlığın her çeşidi görüldü. Yıllar yele verildi. Ve sonunda bu didişmeler aşılarak üniversite kapısı erkeğe, kadına, başı açığa-kapalıya herkese açıldı. Dileriz bu "herkes" temennisi bir gün bir başka anlamda da gerçek olsun. Bir gün her lise mezunu, imtihana ihtiyaç kalmadan dilediği fakülteye girebilsin. Aslına bakarsanız ortada tuhaf bir paradoks vardı. "Kadın, hayatın her alanında yer almalı" diyen bir kısım muhafazakâr kitle ile yine "kadın, hayatın her alanında yer almalı" diyen laikçi kitle çatışıyordu. Problem çocuklardan değil, onların çatışmasından doğmaktaydı. AK Parti bu meselede ince bir siyaset güttü. Çünkü baltayla ameliyat yapmaya kalkışanların hüsranları ortadaydı. İlk AK Parti iktidarı, bu meseleyi gündeme hiç taşımadı. Seçmeni de ona yardımcı oldu. Birinci devrede ekonomi düzeltildi. Bu defa ise yüzde 47 halk desteği almış olmanın ödevini ifa durumundaydı. Bu arada devreye MHP faktörü girdi. Bu parti, böylece iki kritik noktada sağduyu ile hareket etme sorumluluğunu ortaya koymuş oldu. Birincisi, cumhurbaşkanı seçiminde meclise girmesi. İkincisi yeni anayasayı beklemeye lüzum kalmadan mer'i anayasa üzerinden iktidarla anlaşması. MHP neden bu iki hususta yapıcı hareket etti? Koalisyon döneminde DSP'ye payanda olması 3 Kasım 2002 seçimlerinde onu sandığa gömdü. Seçmen, öfkelenmişti. Ağır ceza aldı. Bir dönem meclis dışı kalmaktan ders çıkarttılar. 22 Temmuz 2007 Seçimlerinde CHP "bana oy vermezseniz bari MHP'ye verin" diye propaganda yaptı. Bu yakınlık tabanı rahatsız etti. MHP, CHP'lileşiyor mu gibi kaygılar uyandı. Üstelik önlerinde çok yeni bir örnek vardı. DYP ve ANAVATAN meclis kapısında durmuş, fakat içeri girmemişti. Halk, 22 Temmuzda da onları sandığa gömdü. Üçüncü faktörse MHP bu seçimlerde marjinalleri eledi. AK Parti tabanıyla MHP tabanı, aynı ortak zeminin ayrı renkleridir. Onun için saf tayini yapma zorundaydılar. İsabetli yolu tutarak istikballerini garantiye aldılar. Bugün seçim olsa, muhtemelen, CHP zor grup kurarken MHP mevcudu yüzde 50 katlar. İsmi halk olduğu halde alttan dalga dalga gelen halk enerjisini göremeyen CHP ise sürekli kan kaybetmekte. Hayrettir ki tecrübeli Baykal, yanlış kapılar çalarak vakit öldürüyor. MHP marjinallikten kaçarken CHP marjinalliğe yöneliyor. İki partinin anlaşması hayırlı olsun. Toplum rahatlayacaktır. Ekonomi tedirginlikten kurtulacaktır. Darısı anayasa anlaşmasına. Sakın ola ki CHP mahkeme yolunu tutmak gibi bir şaşkınlığa düşmesin. Kapısı çalınsa dahi mahkeme halka rağmen buyrukçu bir tavırla üniversite kapısını kapatmasın. Ekmek kapısı ve üniversite kapısının üçüncü ayağı "mahkeme kapısı"dır. Bu kapıların üçünün de açık olması gerekir. "Kimsenin evi yıkılmasın, kapısı kapanmasın" beddualar almasın. Uzlaşma 40 yılda yakalandı. Kavga, ihtilaf istemiyoruz. Esası şekle feda edemeyiz. Üniversitenin öncesi ne olur? Sonrası ne olur? 40 yıllık düğüm tek kılıç darbesiyle çözülemezdi. Ana zorluk aşılınca inşallah ortak akıl hakim olur. Kalan ihtilaflar da aklı selimle arkada bırakılır. Zaman en iyi ilaçtır. *** Eskiden kar yağınca gazeteler birinci sayfalarda Cenab Şahabettin'in 'Elhanı Şita'sını basarlardı. Cemiyette edebiyat zevki vardı. Şimdilerde Türk gazetelerinin bir çoğu Türkiye'yi dünyada küçük düşürecek şekilde hiç aksatmadan her gün kadın kalçası, kadın göğsü yayınlamaktalar. Almanlar Goethe'yi, Fransızlar Baudler'i, İngilizler Shakespeare'i, Araplar Muallakat'ül Seb'a şairlerini bugün de okuyup anlayabilmekteler. Bizde dünkü Cenab Şahabettin Türkçesini kim çözebilir? Onun için Ahmet Muhip Dıranas'ın şiirini bir geleneği sürdürme adına iki kıt'asıyla buraya alıyoruz: KAR Kardır yağan üstümüze geceden, Yağmurlu, karanlık bir düşünceden, Ormanın uğultusuyla birlikte Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte Kar yağıyor üstümüze inceden. ........ Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam! Uyandırmayın beni, uyanamam. Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına, Allah aşkına, gök, deniz aşkına Yağsın kar üstümüze buram buram...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.