Hadise artık ezberlenmiş olmalı. Kaç gündür sabah akşam tekrarlanmakta. TBMM 22 Mart 2008 tarihinde yürürlüğe giren bir kanunla nüfusu iki binden az olan belde belediyelerini kapattı. Anayasa Mahkemesi bu belediyelere nüfusa dair itiraz hakkı vermeyen madde hariç açılan iptal davasını reddetti. Danıştay, dava süresine dair Anayasa Mahkemesi kararını tartışarak aykırı bir hükme vardı. Yüksek Seçim Kurulu/Yüksek Seçim Mahkemesi Danıştay'ın görüşüne katıldı. Danıştay ve YSK'daki bu gelişmeler üzerine Anayasa Mahkemesi Haşim Kılıç imzasıyla bir bildiri yayınlayarak Anayasa Mahkemesi kararının herkesi bağlayıcı olduğunu, Danıştay ve YSK'nın Anayasayı ihlal ettiklerini açıkladı. Bu açıklama üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir Anayasa Mahkemesi daha çıktı diyerek YSK veya Danıştay yahut her ikisini birden kınadı. Haşim Kılıç'la arası iyi olmayan Anayasa Mahkemesi başkan vekili Osman Paksüt, başkana katılmadığını söyledi. Derken siyasiler işin içine girdi. Deniz Baykal, beyanatından dolayı Başbakanı suçladı. Danıştay Başkanlar Kurulu sert bir beyanname neşriyle hem Haşim Kılıç'ı ve hem de Başbakanı hedef aldı. Anayasa Mahkemesinin sekiz üyesi ise ayrı bir çıkışla kendi başkanlarına karşı çıktı. Şimdi ne olacak? Kim ayıklayacak bu pirincin taşını? Anayasa Mahkemesi, diğer iki mahkemeyi anayasayı ihlalle itham etmekte. Anayasa ihlali suçtur. Üyeler yüksek yargıçlar olduğuna göre Yüce Divanda yargılanmaları gerekir. Buna itiraz edilebilir. Fakat bu beyan mahkemeyi temsil eden makamdan gerekli imza çoğunluğu temin edilerek yapılmıştır. Bazı asil ve yedek üyelerse kendi başkanlarına karşı çıkarak diğer iki mahkeme gibi düşünüyorlar. Yüce Divan, Anayasa ihlali gibi lafları bir tarafa bırakmalı. Memleketin huzura ihtiyacı var. İşsizliğe ekonomik darlığa çare bekleniyor. Ortaya çıkansa adli kaos, kargaşa.. Bize kalırsa bu bir içtihat ayrılığı. Başka sebep de aramamalı. Farklı düşünmek hukukun esasıdır. Ancak birinin bu farklılıkları derleyip toparlaması lazım. Peki onu kim yapacak? Anayasa kim diyorsa o. Mahkeme üyelerle kaim değil. Esas olan kurum. Anayasa Mahkemesinin içtihadına itibar gerekmekte. Aksi halde işin içinden çıkılamaz. Her kafadan bir ses gelir. Veya zaten şimdi durum bu olduğuna göre bu kötü durum tehlikeli gelişmelere yol açar. Belki 5 Anayasa Hocasının mütalaası alınarak yeni bir çözüm bulunabilir. Fakat behemehal bu problem sürmemeli. Yüksek mahkemeleri kendi içlerinde ve birbirlerine karşı kavga halindeki bir Türkiye'yi kim hukuk devleti sayar. İhtilaf üretmekte ne kadar da mahiriz. Halbuki bizim çözüm üretmeye ihtiyacımız var. Olay idari bir hatanın düzeltilmesidir. 81 vilayet de fazla, bu kadar belediye de çok fazla. Esası şekle feda etmeyelim. Yargıda çift başlılık olmaz. Sokağı bir de mahkemelere taşımayalım. Anayasa Mahkemesini tanımamak gibi bir isyan olamaz. O takdirde meseleye içtihat farklılığı değil 367 ideolojisinin tekrar gündeme taşınması şekline bakma zarureti doğar. Halbuki o film görülmüştü. Hukuk entrikaya alet edilmeye kalkılmış, milletin dersiyle bitmişti.