İki film birden

Sesli Dinle
A -
A +

Geçenlerde bir ilkokul öğrencisiyle sohbet ederken, “Okuldan sonra ne yapıyorsun?” diye sordum. On dakika anlattı çocuk. Şaşırdım. Ben çocukken bu soruyu birkaç kelimeyle cevaplardım. Çünkü okulla yatak arasında birkaç istasyon vardı o zamanlar.

 

Yemek, ödev, kitap, oyun, bitti.

 

Şimdi istasyonlar çoğalmış, iki dakikada bir durak geliyor. Beylikdüzü-Söğütlüçeşme metrobüs hattı gibi… Kalabalık, gürültülü, gazı da freni de sert.

 

Eskiden de meşguldü çocuklar. Ama meşguliyetin bir teması vardı. Yani yorgunluktan bitap düşsek de dağılmazdık. Hızlanırken de yavaşlarken de oradan oraya savrulmazdık.

 

Meyve yerken sadece meyve yerdik mesela. Gezmeye çıktığımızda sadece gezer, dinlenmek için uzandığımızda dinlenirdik. Eş zamanlı olarak birkaç şey yapma ihtiyacı yoktu o zamanlar. Gezerken fotoğraf çekmez, meyve yerken bir şey seyretmez, uzanırken kulaklıktan bir şey dinlemezdik.

 

Kitap okurken radyo açık olmazdı mesela. Veya radyo açıksa aramızda sohbet etmezdik. Hatta çarşamba akşamları yayınlanan piyesleri radyoya bakarak dinlerdik.

 

Spot ışıklar yoktu bizim dünyamızda. Tepemizde ampul yanardı ama hayatı bir kandil ışığının titrek sükûnetiyle yaşardık.

 

En karışık şey, “karışık” kasetlerdi belki de benim çocukluğumda. Bir yüzü Türk, bir yüzü yabancı olurdu. Para verirsen başına anons da çektirirlerdi. Meğer hiç karışık değilmiş o kasetler. Sonradan öğrendik.

 

Biz en fazla “iki film birden” seyrederdik sinemada. Bir karate filmi, bir de Türk filmi... Arada da on dakika ara olurdu duygusal toparlanma için. Yani Bruce Lee’nin hızlı ve öfkeli tekmelerinden, İbrahim Tatlıses’in hüzünlü hikâyesine geçiş için bile mola verirdik.

 

Şimdiki çocuklar için “kaç film bir arada” belli değil ve aralarda mola da yok. Yüzlerce farklı duyguya hitap eden paylaşımlar arasından yıldırım hızıyla geçiyorlar.

 

Benim çocukken bir ayda yaşadığım duygusal yoğunluk, onların birkaç dakikasına sıkışıyor. Belki de bu yüzden tepki vermekte zorlanıyorlar.

 

 

 

Bilgiyle kırıştırmak

 

 

 

Konuya çocuklardan girdik ama bizim durum da vahim. Dağılmış hâlimizle çocukları toparlamaya çalışıyoruz ama beceremiyoruz.

 

Eskiden kitap okurduk. Şimdi kitap karıştırıyor, bilgiyle sadece kırıştırıyoruz. İlgi alanlarımızla ilgili yaptığımız araştırmalarda derinlik yok. “Bir arkadaşa bakıp çıkacağım” kıvamında yaşıyoruz hayatı.

 

Her şeyle ucundan, kıyısından ilgiliyiz. Zihnimizde istiflenmiş bilgilerin çoğuyla ilişkimiz bir merhabanın ötesine geçmiyor. Samimiyet olmayınca hatır da oluşmuyor. Böylece bilgiyle olan ilişkimizin, bir AVM asansöründe bir araya gelen insanların mecburi ve sıkıcı birlikteliğinden bir farkı kalmıyor.

 

Zapping kültürü televizyonla mesaiye başladı ve hayatın her alanına yayıldı. Sıkıldığımız anda değiştiriyoruz her şeyi. İletişim kanallarının sayısı arttıkça, sıkılma süremiz azalıyor. Birkaç dakikalık zaman dilimlerine birkaç günlük meşgaleyi sıkıştırmaya çalışınca da meşguliyet, mahrumiyete dönüşüyor. Yani her şeyle meşgul olan insan, aslında her şeyden mahrum oluyor.

 

Bu yüzden ilgi alanlarının çok geniş olması övünülecek bir şey değil. Çünkü dağılarak tükeniyoruz.

 

Rafadan yumurta

 

 

 

Hani anlatılan bir kıssa var. Yavuz Selim Han ve can yoldaşı Hasan Can Mısır seferinden önce kayıkla Üsküdar’a geçerlerken Sultan, "Hasan Can kahvaltı yaptın mı?" diye sorar. Hasan Can da “Evet Sultan’ım” diye cevap verir.

 

Sultan, "Yumurta seversin değil mi?" diye devam eder konuşmaya. Hasan Can da “Evet” der ve diyalog orada sonlanır.

 

Aradan yıllar geçer ve Mısır seferi biter, İstanbul’a gelirler. Sandalda Sultan Hasan Can’a "Nasıl bre?" diye sorar ve “Rafadan Sultan’ım” cevabını alır.

 

Acaba benzer bir diyalog, bin bir parçaya bölünen günümüz insanları arasında nasıl yaşanırdı diye düşündüm. Şöyle bir şey çıktı ortaya;

 

A: Yumurta sever misin?
B: Çok severim.
A: Nasıl yersin?
B: Neyi?
A: Yumurtayı severim dedin ya?
B: Haa, rafadan.
A: Ne rafadan?
B: Yumurtayı diyorum, rafadan severim.
A: Ha, pardon, tamam. Ben de severim. Her gün mutlaka yiyorum.
B: Neyi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.